"Metropol" deyince aklımıza hemen "kalabalık" ve "karmaşa" gelir. Oysa bu sergide bu kavramlara pek vurgu yapılmamış. Bu bilinçli bir tercih mi?
Bu soruya iki ayrı cevap verebilirim: Birincisi, gezinin konusu insandan ziyade fiziki çevre olduğu için ister istemez binalara odaklanılıyor. İkincisi ise Londra çok büyük ve dağınık bir şehir, elbette yoğunlaşma alanları var ama insanların yığılmasından ziyade dağılması söz konusu.
Bir önceki sergide fotoğrafların altında yazılar vardı, bu sergide yok. İki sergi arasındaki bu kurgu farkı neden kaynaklandı?
İki sergi arasındaki en önemli fark, ilkinde iki şehrin, ikincisinde ise tek şehrin anlatılması. İki şehrin farklılığı fragmanter bir anlatı tarzı üzerinden daha kolay anlatılır, diye düşünmüş olmalıyız. Oysa Londra gibi tek bir şehir olduğunda ve o şehri "biricik" kılan özellikleri anlatmayı seçtiğinizde, tematik panolar üzerinden anlatı kurmak daha elverişli gözüktü...
Her yıl bir gezi yapmak ve sonra bu geziyi bir kitap ve bir sergi ile paylaşmak rutinleşme tehlikesini de beraberinde getirmiyor mu?
Şehirlerin kendilerinin farklılığı rutinleşmeyi önler diye düşünüyorum...