Ekolojiyi, Mimarın "Yapmama" Hakkı mı Kurtaracak?
mimarizm.com / E. Seda KAYIM
/ 10 Mayıs 2009
32. Uluslararası Yapı / Turkeybuild İstanbul Fuarı kapsamında, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından gerçekleştirilen "Ekolojik Yapı Tasarımında Malzeme, Teknoloji Ve Çevre" sempozyumunun son paneli gerçekleştirildi. Yrd. Doç. Dr. Ayşen Ciravoğlu'nun başkanlığını yaptığı oturumda, "neyin ekolojik olduğu neyin olmadığı" sorusu irdelenmeye çalışıldı.
Ciravoğlu panelin açılışında, Yapı Fuarı gibi çok sayıda aktörü bir araya getiren bir mekanda "ekoloji"nin tartışılması çok anlamlı bulduğunu dile getirdi. Ciravoğlu, akademisyenlerin genellikle kapalı gruplar halinde tartıştıkları başlıkların, sektör aktörleri ile bir araya gelinerek verimli tartışmalar doğuracağına inandığını da ekledi.
Panel sırasında izleyicilerden Hasan Yirmibeşoğlu, oturum başkanı Ayşen Ciravoğlu ve konuşmacı Mücella Yapıcı arasında geçen bir konuşma, iki gün süren sempozyumun önemli çıkarımlarını özetler nitelikteydi:
Hasan Yirmibeşoğlu: Geçen tüm sunumların ardından ekoloji, bir tek yapı ölçeğinden ziyade kentsel planlama, bir üst ölçek meselesi gibi gözüküyor. Etiği kontrol edemediğiniz için bir yandan da bir etik değil hukuksal yapı meselesi gibi…
Ayşen Ciravoğlu: Aslında bina yapmamak da bir çözüm…
Mücella Yapıcı: Etik, zurnanın "zırt" dediği yer. Hukuk elbette sınırlandırmakla zorunlu. Ancak hukuğun her izin verdiği şeyi yapabilir miyiz? Mimar "yapmama", reddetme hakkına her zaman sahip!
Panelden Kısa Kısa...
Mehmet Bengü Uluengin: Ekoloji Bir Mühendislik İşi midir, Mimarlık İşi mi?
Panelde ilk olarak sözü alan Bahçeşehir Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Mehmet Bengü Uluengin, "Türkiye'de Ekolojik Mimari: Zıtlıkların Lakayıt Birlikteliği" isimli bir sunum gerçekleştirdi. Doktorasını Texas Üniversitesi'nde tamamlayan Uluengin, öğrenimi sırasında ekoloji kavramı ile daha yakın bir tanışıklık sahibi olduğunu ve Solar Decathlon yarışmasına katılımının bu ilgiyi tetiklediğini aktardı. Sunumuna "ekolojik mimarlığın polarizasyonu" olarak nitelendirdiği bir ikili karşıtlığı tanımlayarak başlayan Uluengin, kimilerine göre mesleğin geleceği, kimilerine göre ise hakaret olan "ekolojik mimarlık" pratiklerinin vahametine dikkat çekti. Günümüz dünyasında bir kişinin harcadığı günlük enerjinin ancak 50 insan gücünün karşılanabileceğini vurgulayan Uluengin, mimarlığın ekoloji mevzunu tasarımsal süreçlerin ikinci planına atmasının son 60 yılda gelişmiş bir tavır olduğunu dile getirdi.
"Ekolojik ayak izi" kavramına da açıklık getiren Uluengin, "insanın tüm gider ve ihtiyaçlarının karşılamak üzere ekolojik yöntemler kullanılsa idi, kaç hektarlık alana / toprağa ihtiyaç duyulacağı"nı tanımlayan bu kavramın, 2 – 2,5 katlık bir dünya gereksinimine işaret ettiğini belirtti. Uluengin ekolojik mimarlık pratiklerinin iki zıt uygulama alanına, teknoloji ile ekolojik tasarım (high-tech) ve geleneksel yöntemler ile ekolojik tasarıma (low-tech) değindi. Türkiye'de tuhaf şekilde neredeyse yalnızca kurumsal projelerin high-tech ve özel-bireysel girişimlerin low-tech uygulamalar ortaya koyduğunu belirten Uluengin, "ekoloji mühendislik işi midir, mimarlık işi mi" tartışmasına gelip dayandığımızı söyledi.
İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Bu İçeriğe Yorum Yazın