Mimarizm ve Anylab işbirliği ile yayına başlayan Calling’20, “Bir Eylem Olarak Mimarlık Eğitimi” başlığı ile Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden Prof. Dr. Deniz Güner’i konuk etti. Güner, biyopolitikalar bağlamında uzaktan eğitimin ve mimarlık eğitiminin politik nosyonuna değindi.
Yaşamın ve çalışmanın yeni gerçekliği ile yüzleştiğimiz bu zamanlara dair soruları ile Calling’20, yaratıcı endüstrilerden tasarımcılar, mimarlar, sanatçılar ve akademisyenler ile bugünü kayıt altına almaya ve bugünden geleceğe dair bakış açılarını keşfetmeye devam ediyor.
Anylab Kurucusu Nurgül Yardım moderatörlüğünde gerçekleşen Calling‘20 söyleşilerinin 28 Nisan Salı günü mimarizm YouTube kanalından canlı olarak yayınlanan bölümüne Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden Prof. Dr. Deniz Güner konuk oldu.
Deniz Güner; mevcut durumdan kent hallerine, mimarlık eğitiminden öğretme biçimlerine ve stüdyo kültürü olmak üzere birçok konuyu dair fikirlerini ve deneyimlerini paylaştı. Söyleşiden bazı soru başlıkları:
İzolasyon döneminde İzmir kentine bakınca size en ilginç gelen şey ne oldu?
Bu mevsimlerde İzmirli’yi evde tutmak mümkün değildir, ama şu an herkes evinde. İzmir 10 yıl öncesine kadar Türkiye'nin sayfiye yeri, emekliler kentiydi. Son 10 yılda nüfus ikiye katlandı. Bu kalabalık, trafik sıkışıklığı ve herkesin serzenişte bulunduğu her şey bir anda dondu. Şu anda kent, aşırı derece sessiz ve sakin. Kentin alıştığımız uğultusu yok. Doğanın sesini daha fazla duymak şaşırtıyor. Bu daha önce kentin içinde duymayı unuttuğumuz bir şey. Her şeye rağmen gündelik hayatın telaşesinde unuttuğumuz şeylerin ufak pırıltılar şeklinde ortaya çıkması beni mutlu ediyor.
Bu dönemin hem mimarlık eğitimine hem de sizin öğrencilerinize bakınca nasıl bir yansıması oldu?
Eğitim açısından bakarsak şu anda Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, rektörlüğün kararı doğrultusunda yalnızca teorik derslerin eğitimine devam ediyor. Uygulamalı proje dersleri yaz dönemine bırakıldı. Bu nedenle -ki 7. haftasına gelmiştik dönemin- bütün proje derslerimiz kesintiye uğradı, teorik derslerde uzaktan eğitimle devam ediyoruz. Yalnızca benim yüksek lisans derslerim devam ediyor. Paylaşımlar arttı, bazı öğrenciler interneti ya da bilgisayarı olmayanlar için kampanyalar başlattı. Devam eden bu teorik derslerde deneyimlediğimiz ‘paylaşımlar’ oluyor. Mekan kuramı üzerine güncel tartışmaları ve kuramsal metinleri okuduğumuz “Mekansal Okumalar" diye bir dersim var. Öğrencilerin kimisi Denizli’de, kimisi Uşak’ta, bazısı akrabasının yanında, arkadaşının evinde... Birbirlerine destek olduklarını mutlulukla izliyorum. Derste, mekanın sadece mimarların tasarladığı bir nesne değil, tam tersi yaşayan, insanların etkileşimde olduğu bir yer olduğunu gördükleri için öğrencilerde bir uyanış oldu. Böylece “star mimar” olma egoları biraz gerilerde kaldı.
Mimarların bu süreçte tasarım odaklı olmalarından ziyade, bakış açılarını dönüştürmenin daha kıymetli olduğunu düşünüyorum. Tasarımlar koşullara bağlı olarak geçici olabilirler. Bu da mimarların kendilerini bir tasarımcı ego olarak ortaya koymalarından kaynaklanıyor. Ben onun yerine mimarların daha entellektüel bir pozisyonda kalmalarını önemli buluyorum.
Stüdyo kültürü belki de mimarlık eğitimine dair içselleştiren ve her okulun dönemin kendi dinamiklerine göreşekillenen bir hal. Bu dönemdeki dijitallik ya da bu duruma hazırlıksız yakalanma açısından bakınca stüdyo kültürü ile ilgili neler söylersiniz?
Mimarlık gibi uygulamalı mesleklerde uzaktan eğitimin çok kolay olmayacağını düşünüyorum. Mimarlık okullarında stüdyo birleştirici bir güç, herkes için farklı ve derin anlamları vardır. Çok önemli stüdyo kültürü, çünkü öğrenme ve öğretmenin farklı yolları, yordamları var. Her zaman öğrenen ve öğreten arasında birebir ilişki yoktur. Öğreten her zaman öğrenciye doğrudan aktarmayabilir, beraber keşfettikleri durumlar olur. Yalnızca hocadan da değil, birbirinden, yanında oturandan öğrenmek, grup olarak çalışmak bunlar stüdyo kültürünü var eden çeşitliliklerdir.
Siz şu anda nelerden besleniyorsunuz, neler okuyorsunuz?
Öğrenmenin farklı yolları var demiştim öğrenen ve öğrenmek isteyen aktarmak isteyen her ortamda buluşabiliyor. O yüzden Facebook’u uzun zamandır bu amaç için kullanıyorum. Kendi adıma ilginç gelebilecek her şeyi paylaşıyorum. Mümkün olduğunca gündem dışında kalmış olanları, mevcut tarih yazımının dışında kalanları görünür kılmaya çalışıyorum. 200’den fazla mimarlık portalına üyeyim. Bu anlamda bir bilgi süzücüyüm, data araştırmacıyım diyebilirim. Olabildiğince farklı coğrafyalardaki bilgileri, gündemi, gidişatı paralel okumaya, içinden elediklerimi kendi adıma uygun ya da anlamlı bulduklarımı paylaşmaya çalışıyorum.
Optimist biriyim insanlara daha farklı, yaratıcı ve yapıcı şekilde yönlendirmeyi de seviyorum. Bu aralar ünlü ya da çok tanınmamış ressamların iç mekan resimlerini “İç Dünyalar” ismiyle oluşturduğum klasörde paylaşmaya başladım. Bir yandan da kitap tavsiyelerimin olduğu, yeni çıkan kitapları paylaştığım “Reading Architecture” diye başka bir sayfam var. Hatta tam karantina günlerinde birçok yayınevi ya da kurumun online erişime açtıklarını da buradan duyuruyorum. Elimizden geldiğince bu tür bilgileri paylaşıyoruz.
Deniz Güner’in “Örgün Eğitimden Uzaktan Eğitime Geçişte İktidar, Biyopolitika ve Temas Korkusu” başlıklı yazısından da detaylıca bahsedildiği yayının tamamını linkten izleyebilirsiniz.
Calling’20 kapsamında mimarizm.com Youtube kanalı üzerinde düzenlenen tüm buluşmalarda izleyicilerin sorularına yer verilerek etkileşimli bir tartışma ortamı oluşturuluyor. Tüm buluşmaların video kayıtları yine aynı kanal üzerinde tüm izleyicilerin erişimine her zaman açık olacak.