İnsan vücudunun evrenin işleyişinin bir analojisi olduğunu düşünen Leonardo da Vinci'nin Vitruvius çizimlerinden bu yana mimarlar ilham almak için sık sık doğaya başvurdu. Ancak günümüzün tasarımcıları artık bir deniz süngerinin sadece nasıl göründüğüyle değil nasıl yaşadığıyla da ilgileniyor. Biomimikri ya da doğanın işlev ve sistemlerinin işleyişini örnek alan bilim, sürdürülebilir yapı formlarının önünde yeni ufuklar açıyor.
Biyomimikri, ilk defa Montanalı bir yazar ve bilim gözlemcisi olan Janine M. Benyus tarafından ortaya atılmış bir kavram. Benyus "Biomimicry: Innovation Inspired by Nature"(1997) kitabında şöyle yazıyor: "3.8 milyar yıllık araştırma ve geliştirme çabaları; milyonlarca fosil ve başarısızlık hikayesinden sonra hala bizi var eden gizemi çözebilmiş değiliz. İcat ettiğimiz herşey doğada, çok daha şık bir biçimde, zaten bulunuyor. Üstelik gezegene çok daha az zarar veriyorlar. "
Bilimadamları ve mühendisler doğayı yıllardır taklit ediyor. Sümüklüböceklerin kendi ağırlıklarının 2000 katını taşıyabilecek kadar sağlam kabukları yapı malzemelerine ilham verirken, benekli kutu balığının şekli Mercedes-Benz gibi bir markanın yeni kasa tasarımında örnek oluyor. Mimaride ise doğanın formlarını kullanmak bilinen en eski yöntemlerden biri. Tahta parçalarını hayvan kemikleriyle birleştirerek kendine primitif kulübeler yapan ilk insanlardan bu yana mimarlık tarihi doğanın pek çok yansıması ile dolu. Organik formlardan esinlenilen yapıtlara örnek olarak; Art Nouveau'nun çiçekli, desenli, kıvrımlı tarzına, Gaudi'nin dikenli spirallerine ya da günümüzün Mimar Sinan'ı olarak anılan İspanyol mimar Calatrava'nın yapılarına bakmak yeterli...
|
Eastgate, Zimbabwe |
Biomimikri formun ötesine geçtiğinde daha da ilginç hale geliyor. Çünkü biomimikrinin asıl ilgilendiği şey, doğada var olan organizmaların nasıl varolduğundan çok formun kattığı fonksiyonun ne işe yaradığı. Mimari biomimikrinin başarılı örneklerinden biri Harare, Zimbabwe'de 1996 yılında tamamlanan Eastgate binası. Mimarisi Mick Pearce, mühendisliği Arup tarafından gerçekleştirilen ofis ve konut binasında, bir karınca yuvasından esinlenilerek yapılan doğal havalandırma sistemi kullanılıyor. Ve bu sistem ilk beş yılında sakinlerine $3.5 milyon dolarlık enerji tasarrufu sağladı.
California Berkeley'de martının kemik iliğinden model alınan çatısı, stegosaurus ve dimetrodon cinsindeki iki dinozorun kemik ve kılcal sistemlerini örnek alan güneş esaslı ısıtma sistemiyle dikkat çeken konut, biyoloji tutkunu mimar Eugene Tsui'ye ait. Grimshaw Architects'in Londra'daki Waterloo Terminali'ni, yapının yılansı kıvrımlarını iyice kucaklayan cam parçalarla süslemesi de mimari biomimikriye bir örnek olarak gösterilebilir.
|
Pearl River Kulesi |
Skidmore, Owings & Merrill's tasarımı, 71 katlı süngerimsi Pearl River Kulesi ise, sürdürülebilirlik adına dikkat çeken ödüllü bir bina. Deniz süngerinden esinlendiklerini söyleyen mimarlar, süngerin günde galonlarca suyu ve organizmayı içine alabilen yapısını örnek almışlar. Pearl River Kulesi de gözenekli ve geçirgen haliyle, dışarıdaki rüzgardan elektrik üretimi sağlayan rüzgar türbinli evleriyle, süngere benzerliğinin hakkını veriyor. Güneş enerjisinden de fazlasıyla yararlanılan binada, fotovoltaik hücreler stratejik olarak yerleştirilmiş. Bu ve benzeri enerji tasarrufu sağlayan bileşenlerle, binadaki enerji kullanımı yüzde 60 azalmış durumda. 2009 yılında tamamlanacak binanın, dünyanın enerji tasarrufuna en hakim gökdeleni olacağına kesin gözle bakılıyor.
Bir başka yarışma birincisi tasarım ise İngiliz peyzaj mimarları Grant Associates of Bath elinden çıkma. Söz konusu proje, gelecekte Singapur marina çevresinde gerçekleştirilecek geniş parkların parçası olacak bir "süperağaç" korusu. Yükseklikleri 100-180 feet arasında değişen ağaç şeklindeki bu yapılarda orkide ve eğrelti otları yetiştirilecek aynı zamanda, tıpkı gerçek ağaçlar gibi gölgeliklerinde de insanların dinlenmesine olanak sağlayacak.
|
Süper ağaç korusundaki yapılar, doğal fotozentez ve transpirasyonu taklit ediyor. |
Kafesli derisinde büyüyecek sarmaşık bitkilerin dışında; güneş enerjisini de absorbe edecek şekilde tasarlanan süper ağaçlara fotovoltaik ve termal güneş panelleri de yerleştirilecek. Yağmur suyunu depolayan ve doğal transpirasyona imkan sağlayan yapı, geceleri aydınlatılarak doğal bir fener haline gelecek.
Kaynaklar: www.biomimicry.net
www.archpaper.com