Projelendirmenin son aşamasını ise mevcut binanın onarılması oluşturdu. Ek bina tamamlanıp, bazı birimler taşınınca, boşalan katların onarımı başladı. Bu onarım yüksek blokta kat, kat sürdürüldü. Esas olarak ek bina ile ana bina arasında malzeme bütünlüğü hedeflendi. Yer yer oda ara duvarları değiştirildi, döşemede kullanılan halılar yerine granit seramik kaplamalar yapıldı, dolaplar yenilendi, asma tavanlar yeniden yapıldı. Ayrıca tüm elektrik tesisatı günün koşullarına göre değiştirildi. En üst kattaki işlevi kalmayan yemekhane ve mutfak da büroya dönüştürüldü. Bu kısımda cephedeki pencerelerin dönüştürülmesi işin en zor kısmını oluşturdu.
Makam katlarının olduğu bölümde ise binanın içi soyuldu ve yeniden yapıldı.Burada tip katlardan farklı olarak, havalandırma tesisatı da değiştirildi. İçime sinmeyen, prinç ve pleksi korkuluklar da ek binadaki ile aynı standarta getirildi. Özellikle asma tavanların yenilenmesi sonucunda iç mekan daha aydınlık bir etkiye kavuşturuldu.
Makam katlarının (1. ve 2. katlar) yenilenmesi esnasında Bakan Makam bölümünün yetersiz kaldığı ve buraya kat ilavesi yapılıp yapılamayacağı Dışişleri Bakanlığı tarafından soruldu. Yapının deprem tahkikini yaptırdık ve bugünkü deprem normlarının bile 1980'lerde yaptığımız yapıda karşılandığı ortaya çıktı. Bunun üzerine kat ilavesi için çalışmalara başladık. Hafif olması ve yapıya aşırı yük getirmemesi amacıyla çelik bir strüktür önerdik. Yapının açısal geometrisini vurgulayan, kendi geometrisi sayesinde gerilim yaratan bir plan kurgusu geliştirdik. Program olarak da Bakan makam odası ve doğrudan ilişkili birimler (özel kalem, toplantı salonu vb.) bu kata taşındı. Ek bloğun tasarımında mevcut kütle ile uyumlu olması, ancak ek olduğunun da anlaşılabilmesini amaçladık ve çift cidarlı cam bir cephe önerdik. Çift cidar, ısı ve özellikle ses yalıtımı açısından son derecede iyi sonuç verdi.
Makam katı için dekorasyon önerisi de hazırladık. Ancak dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül, yaptığımız yalın ve modern tasarımı beğenmemiş olacak ki, Tamer'e, İzmir'in Expo adaylığı sürecinde yapılan bir toplantıda, (Tamer toplantıta Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı olarak katılmıştı), "... Kendi odamın dekorasyonunu müsade ederseniz ben yaptırmak istiyorum." dedi. Bakan'ın bu nazik isteğini elbette kabul ettik ve iç mekan tasarımı çalışmalarını biz yürütmedik. Aradan bir süre geçince Dışişleri'nin mimari grubu, bizi yapılan çalışmalarla ilgili bilgilendirdi ve hazırlanan dekorasyon projesini gösterdi. Bir mobilya firması tarafından yapılan çalışma, bir proje değil, çeşitli dergilerden toplanmış bir fotoğraf kolleksiyonu idi. "Makam odası şunun gibi olacak, toplantı salonu bunun gibi olacak..." diye anlattılar tasarımlarını (!) Öneriler, yapının diline aykırı ve ağır eklektik mobilyaların yanyana getirilmesinden oluşan bir atmosfer yansıtıyordu. Bir yandan inşaat sürdüğü için ve imalat gecikmesin endişesiyle, biz, tasarımın "mimari bir standartta" hazırlanmasını istedik. Aradan 15-20 gün geçtikten sonra, Makam katı dekorasyonu için bir toplantı yapılacağı bildirildi ve toplantı için Dışişleri İkametgahı'na davet edildik. Toplantıda bize sayın Bakan'ın eşi evsahipliği yaptı. Dışişleri Bakanlığı'ndan bir mimar meslekdaşımız ve mobilya firmasının iki yetkilisi de toplantının diğer katılımcılarıydılar. Ben, yapılan dekorasyon projesi için değerlendirme yapmak istemediğimi, ancak mimari dil ile uyumlu bir iç mekan tasarımını kişisel olarak daha doğru bulduğumu belirttim. Mobilya firmasının yetkilisi ise yaptıkları çalışmanın işveren tarafından beğenildiğini ve kendilerinin bizden bazı istekleri olduğunu anlattıktan sonra, makam odası pencerelerinin arasındaki kolon genişliklerinin, apliklerin daha iyi durması için genişletilmesini istedi. Bu isteği, cepheyi bozacağı için kabul etmedim ve ritmik bir düzeni olan cephede bazı kolonların kalın, bazılarının ince olmasını kabul edemeyeceğimi söyledim. Cevap olarak "o zaman tüm cepheyi değiştirin!" dedi firma sahibesi... Dekorasyona göre yapının değiştirilemeyeceğini, dekorasyonun yapıya ayak uydurması gerektiğini anlatmaya çalışırken, Bakan'ın eşi söze girdi ve "kolonlar büyürse daha güzel olur" yorumunu yaptı. Bunun üzerine "... O halde biz binayı projemize göre tamamlayalım; işimiz bitsin, siz daha sonra bildiğiniz gibi dekorasyonunuzu yapın!" cevabını verince, firma sahibesi beni, Dışişleri Bakanlığı gibi önemli bir kamu kuruluşunu zarara uğratmaya çalışmakla suçladı!! Bu fütursuz tepki üzerine benim de sabrım taştı ve öngördükleri dekorasyonun, bu devletin Dışişleri Bakanlığı'na yakışacak özgünlükte olması bir yana, Dubai otellerinin vasat zevkini ve sıradanlığını yansıttığını söyledim ve toplantı bitti.
Sonuç olarak biz cephedeki kolonları değiştirmedik. Ancak yapılan dekorasyona da hiç karışmadık. İnşaat bittikten kısa bir süre sonra dekorasyon da tamamlandı. Makam katını gezdiğimde, dekorasyonun tam da korktuğum sonucu verdiğine tanık oldum.
1982 yılında başlayan Desiyab öyküsü, 2009 başında onarımların da tamamlanması ile sona erdi. Bugünkü işleyişte Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, yapı ile ilgili her türlü konuda bizi çağırıyor ve görüşümüzü alıyorlar ve biz de katkıda bulunmaya çalışıyoruz.
Mimarların yapıları ile ilişkisi hiç bitmiyor.