Yarışmanın açıldığı yıllarda "çift koridorlu büro şeması" genel kabul görmekteydi: Genel müdürlük bölümleri ana kütleden ayrı bir blok olarak tasarlanır ve iki ayrı giriş yapılarak simgesellik oluşturulmaya çalışılırdı. Biz, bu genel tavırların dışına çıkmazsak yarışmada başarılı olamayacağımızı düşünüyorduk. Dik açılı plan kurgusunu reddeden ve yapı plastiğini açısal geometrisi ile kurgulayan; tek giriş holünden hem Genel Müdürlük bölümüne hem bürolara dağılan; alt katlarda yönetim birimlerinin, üst katlarda büroların olduğu; ana çekirdeğin bir tarafının 'gelişme alanı' olarak düzenlendiği; yani genel kabul gören yaklaşımları reddeden bir tasarım geliştirdik. yapının mimari dili, o yıllarda çok yaygın olmayan 'giyirme cephe' sistemi ile ifade buluyordu.
Yarışmayı kazanmayı pek beklemiyorduk. Bizim derdimiz, kendi kariyerimiz açımızdan başarılı bir tasarım yapmaktı. Yarışmayı kazandığımızı duyunca çok sevinmiştik. Diğer projeler tam da bizim düşündüğümüz gibi, genel kabul gören yaklaşımlara sahipti ve yeni bir yaklaşım arayan Banka'nın (ve tabii jürinin) beklentilerini bizim tasarımımız karşılamıştı.
Sözleşme, doğal olarak, Tita şirketiyle yapıldı ve Tamer de 'büro şefi' pozisyonu ile uygulama projelerini hazırladı. Uygulama projeleri sürecinde, yarışma projesinin ana ruhu korundu. Toplantı salonunun çözümünü yeniden yaptık. İdare'nin isteğiyle yüksek katlı büro bloğundaki çıkmaları kaldırdık ama bu durum 'giydirme cephe' kararımızın zedelenmesine neden oldu. Yerine, taşıyıcı strüktürün cepheye yansıdığı, dikey ifadeli, şimdiki yapı dili ortaya çıktı.Uygulama projeleri sürecinde ben, ara sıra fikir belirtmekten öte bir rol ve ücret almadım. Tıpkı yarışma aşamasında para almadığım gibi.
Proje bittiğinde Tamer Tita'dan ayrıldı. Bir süre sonra ikimiz de askere gittik. O tarihlerde binanın inşaat ihalesi de yapılmış ve Ankara merkezli, nitelikli işler yapan Koray İnşaat işi yüklenmişti. Bizim (ve Tita'nın da) inşaat esnasında sürece dahil olmamız söz konusu olmadı. İşveren "mesleki kontrolluk" hizmetine gerek duymadı. Yapının ortaya çıkışını, arasıra şantiyenin etrafında dolaşarak, uzaktan izledik.
Bu arada ilginç bir gelişme oldu: (aslında o günler için pek de ilginç değildi çünkü Bakanlıklar, yarı-özerk kamu kuruluşlarının binalarına el koymayı adet haline getirmişlerdi) Dışişleri Bakanlığı, inşaatı süren binayı Desiyab'dan satın aldı!.. Binanın gelişme bloğu da inşaat kapsamına dahil edildi ve 'gelişme' daha ilk etapta yapılıverdi. Yüksek bloktaki açık bürolar ise, Bakanlık'ın programına göre bölündü ve küçük küçük odalara dönüştürüldü. Bu süreç içinde de bizim hiçbir katkımız olmadı, istenmedi. Değişiklikler yüklenici tarafından yapıldı. Neden sonra Koray'ın hızlı imalat yapabilmek amacıyla projenin statik sistemini, plak- kiriş sistemden asmolen döşemeye dönüştürdüğünü, tesisat sistemini de başka bir şekle çevirdiğini öğrendik. Ancak genelde işçilik kalitesinin çok başarılı ve Türkiye'deki kamu yapısı standartlarının çok üstünde olduğunu teslim etmek gerekir.
Yapım sürecine dahil edilmeyişimiz, projeye aykırı başka bazı imalatlara da neden olmuştu: Yüksek blokta çekirdeğin etrafındaki kollar, üst kotlarda basamaklanarak geri çekilmekte ve yapı plastiği dinamizm kazanmakta idi. Oysa uygulamada tüm kolların uçları aynı yüksekliğe getirilmişti. İç mekanda ise galerileri çeviren pirinç ve pleksi korkulukları hiç sevemedik.