İstanbul'da 39 adet alışveriş merkezi bulunuyor. 2005 ve 2007 arasında, ülke genelinde yapımı planlanan alışveriş merkezi sayısı ise 46 ve bunların yarısından fazlası İstanbul'da hayata geçirilecek. Bu rakamlar, şehir planlama düşünüldüğünde nasıl bir etki bırakıyor? Gittikçe her yerde açılan AVM şehir planlamayı nasıl etkiliyor? Bir alışveriş merkezi yapılırken şehir planlamaya ne derece dikkat ediliyor? İstanbul'un en genel anlamdaki sorunu zaten plansızlık. Eğitim, sağlık, alışveriş gibi donatıların yerlerinin belirlenmesini bırakın, kentin büyüme dinamikleri ve aksları bile planlanmış değil. Dolayısı ile alt ölçek kent merkezleri, kentsel hizmetlerin toplandığı alanlar belirlenmemişken tekil alışveriş merkezi uygulamalarına bir bütün üzerinden karar verildiği söylenemez. Yapılan uygulamalar yerel belediyeler ve yatırımcıların işbirliği ile gerçekleşiyor. İlçe imar planları uyarınca uygun yerlere alışveriş merkezleri açılıyor. Ancak bunlar kentin bütünü ile bağlantısı kurulmadan uygulanan projeler. Bazen uygulandığı alan / ilçe için de bile en temel sorunların çözülmediği görülüyor. İlk olarak düşünülmesi gereken o bölgeye gelecek trafik yükü. Genellikle göz ardı edilen bu durum alışveriş merkezi açılışının ardından belli aksların yoğun olarak tıkanması ve tüm şehir trafiğinin bundan etkilenmesine neden oluyor. Bu durumun halli ise alışveriş merkezlerinin kendi içinde bir kademelenmeye sahip olması ile mümkün. Barındıracakları ek servisler (kültürel aktiviteler, spor / oyun salonları, sinema / tiyatro vb.) ve bunların hedef kitleleri, hizmet kapasiteleri hesaplanarak planlanmalı. Levent-Maslak-Beyoğlu aksında arka arkaya açılan AVM ve iş merkezleri kente nasıl bir yük getirir? Tüm bu alışveriş ve iş merkezlerinin söz edilen aks üzerinde toplanmasının nedeni köprü ve otoyol bağlantıları ile metro hattıdır. Yükü getiren de bu merkezlerin İstanbul'un geneline dağılması gerekirken tek bir bölgeye toplanmış olmasıdır. Hem iş hem de boş zaman değerlendirmek amacıyla pek çok kentli İstanbul'un farklı noktalarından kalkıp buraya gelmekte, bu durum da alanın yoğunluğunu artırmaktadır. Ayrıca, iş merkezlerinin inşası nedeniyle kentin o bölgesinde yaşanan rant artışı da plansız ortamlarda kontrolsüz gelişme ile sonuçlanabilmektedir. Alt yapısız gelişmeler, açık alanların ve yaya ulaşımının göz ardı edilmesi tüm bu plansız gelişmelerin sonucudur. AVM şehir dışında mı şehir için de mi olmalı? Cevap Kent içi alışveriş günlük, haftalık, aylık olmak üzere ihtiyaçlarımızın çeşidi ve sıklığına bağlı olarak kendi içinde kademelenme göstermektedir. Günlük alışveriş ihtiyacımızı karşılayacak tekil dükkânlar (bakkal, manav, fırın vb.) kent içinde bir merkez etrafında ya da konut alanları içinde yer alabilir. Haftalık alışverişe olanak tanıyan süper market vb. gelişmiş dükkânlar daha geniş çevrelere hitap edeceğinden daha merkezi konumlarda yer alabilir. Son zamanların alışveriş merkezlerine bakıldığında da göze çarpan yeni yaklaşım ufak çaplı, lokal olarak bölgenin özelliklerine yanıt veren alışveriş merkezlerinin kurgulanması yönünde. Hızlı şehir temposu içinde kullanıcılar ihtiyaçlarını hızlı şekilde karşılayarak evlerine ya da islerine ulaşmak istiyorlar. Eğlence / rekreasyon amaçlı olarak kullanılan daha büyük alışveriş merkezleri ise daha çok hafta sonları kullanılıyor. Kentin farklı bölgelerinden kullanıcı çektiği için de farklı bölgelerden ulaşımın sağlanabileceği daha merkezi yer seçimleri önem kazanıyor. AVM'ler için "yeni yaşam merkeziniz" deniyor. Yaşamlar kapalı mekânda merkezlenirse mimarin üzerine büyük sorumluluk düşmez mi? Cevap Kent yaşamının karmaşıklaşması bir taraftan da güvenlik sorunlarını beraberinde getirdi. Çözüm olarak önerilen hayatin kontrollü alanlarda akması, kapalı siteler, güvenlikli iş merkezleri, korumalı alışveriş ve eğlence merkezleri. Su anda hakim olan eğilim bu şekilde. Ancak bu tip kent yaşantısından kopuk mekânların yaşanan sorunları daha da tetiklediği biliniyor. Tüm farklılıklarıyla kent yaşayanlarını bir araya getirmesini beklediğimiz kamusal alanlar yavaş yavaş kendi içine dönük yaşamını sürdürmeyi tercih eden gruplar tarafından kullanılmakta ya da güvenlik problemi nedeniyle tamamıyla terk edilmektedir. Bu, tartışmanın sosyal yönü, ne var ki tasarımdan uzak değil. Mevcut kamusal alanlar için yürütülen çalışmalar kentlilerin nasıl bir araya getirilebileceğinin peşine düşerken alternatif çözüm arayışlarına artık daha çok dikkat edilmektedir. Mimarların kamu kullanımına yönelik tekil ölçekte ele aldıkları projelerde bilinen ihtiyaç programlarının ötesinde yenilikçi yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Alışveriş merkezlerinin tüketime odaklı projelendirme süreci ise onu programının belki de en zor delinebileceği bina tipolojileri arasına sokuyor. Yinede kentin kullanımına yönelik eşitlikçi bakış açısına sahip tasarımları oluşturmak imkânsız değil. Bu noktada mimardan uzun yıllar, deneyimler ve yaşanmışlıklar ile oluşan kentsel mekânların içeriği ile yarışacak, ayni konforu, anlamsal bütünlüğü ve geleneği sağlayacak mekânlar tasarlanması isteniyor. Mekânsal ve mimari boyutuna bakıldığında bu durum tabii ki mimara çok önemli bir sorumluluk yüklemektedir. Korhan Gümüş'ün New York Times yazarı Nicolai Ouroussoff'tan alıntıladığı bir görüş var: "yeni inşa edilen kentsel merkezler çeperlerde gittikçe büyümekte olan sosyal eşitsizlikleri maskeliyor, kentlerdeki planlama yöntemlerindeki tutarsızlığı göstermekten başka bir işe yaramıyor. Buna karşılık mimarlıkta yeni bir kamusal boyut ortaya "star bina akımı takıntısından uzak" mimarlar olan biteni anlamayı, profesyonelliğin gerçeklerle yüzleşmesini savunuyorlar. Mimari fanteziler ile sosyal gerçeklik arasındaki boşlukta bir köprü kurmaya, mimarlıkla kamusal sorunlar arasında bir ilişki kurmaya çalışıyorlar. (...) Kentlerde birbiriyle yarışan gösterişli alışveriş merkezleri bir bakıma kamusal bir mekân izlenimi veriyorlar. Diğer taraftan gelişmelerin kenti "gentrification"a götüren "yaratıcı sınıf" (creative class) adlı kesimin elinde olması, bu kesimin kendisini iktidar ve para peşindeki bir çıkar grubu olarak konumlandırması bu eşitsizliği sorgulanamaz hale getiriyor. Bu kesim eşitsizlik yaratarak, kenti tasarlama, imkânı olmayan insanları kazıyarak kamusal gücü ellerinde topluyor. Sonra da güçlerini mimarlık aracılığıyla sergileyip, halkı kendilerine tapınır hale getiriyorlar."... Bu görüşlerin ışığında, alışveriş merkezlerinin kamusuz kalan kentte kamusal alan izlenimi bırakarak eşitsizliği telafi etmeye çalıştığını söyleyebilir miyiz? Ya da İstanbul'da açılacak alışveriş merkezleri kamusal alan boşluğunu ne kadar dolduruyor? Kamusal alan tanımını iyi yapmak gerekiyor bu noktada, bugün için kamusal alan sadece farklı kesimlerden kentlilerin bir araya geldigi yer midir? Kentlerin acık kamusal alanları daha önce bahsettiğimiz kentsel krizler ve güvenlik sorunları nedeniyle yeniden tanımlanmaya ve işlerlik kazandırılmaya çalışılmakta. Ama her açıdan bakıldığında alışveriş merkezlerinin sağlayacağı kamusal alanların kentlerin içinde yer alan açık kamusal alanlar ile karsılaştırılamayacağı kesin. Meydanlar, parklar, caddeler, sokaklar gibi açık alanlardan oluşan bu alanlar her yastan, kesimden kentlinin bir araya özgürce gelebileceği, istediği faaliyetlerde bulunabileceği, kendini ifade edebileceği alanlarken alışveriş merkezleri her ne kadar mimari şemaları toplanma alanları, etkinlik sahneleri ve geçiş koridorları ile kentsel yapıyı taklit etse de sonuçta kontrollü ve kapalı alanlardır. Güvenlik ve fiziksel kontrolün yani sıra ciddi seviyede sosyal kontrolü de barındırırlar. Kullanıcı kitle söz konusu alışveriş merkezleri için belli ekonomik, kültürel ve sosyal seviyelerden gelen bir ortalamaya sahiptir. Özellikle markaların outletleri ile sezon mağazalarının İstanbul genelindeki alışveriş merkezlerinde konumlanış biçimleri bile bu seviyelerin nasıl tutulduğunun göstergesidir. Tüm alışveriş merkezlerinde ise temel amaç alışveriş ya da vitrin izlemedir. Bunlar dışında (yani mimarinin tanımladığı eylemler dışında) hareketlerde bulunulması uygun değildir. Bu nedenle bir alışveriş merkezi asla gerçek bir kentsel kamusal alan özelliği gösteremez. Sadece, içinde yaşadığımız imaj ve tüketim çağı içinde plastik bir şekilde "kamusal"mış sanmamızı sağlar. Yine de alışveriş merkezlerinin uzantılarıyla kentsel alan bağlantısını doğru kurgulamak ve bir şekilde kamusal alana katılımını sağlamak çok da imkânsız olmamalıdır. Pek çok alternatifli alışveriş merkezlerinin tercih edilmesinde mimari ne derece etkin rol oynuyor? Uluslararası ağlar seklinde hizmet veren ticari kurumların yaygın şekilde şehirlerde örgütlenmelerinin ardından alışveriş merkezlerinin tercih edilmelerinde günümüzde daha artan bir şekilde mimarinin etkisi olmaktadır. Farklı yaklaşımlar ve konseptler kullanıcı için çekici unsurlar oluşturmaktadır. Ancak, özellikle bilinçli tüketici için, önemli olan alışveriş merkezi planının iyi şekilde islemesidir. Kullanıcı için hafızada kolayca yer edebilen, sema olarak şekillenebilen, mağazalar arasında kolayca hareket edilebilen ve açık bakış açıları sağlayan mimari tipler tercih edilmektedir. Günümüzde alışveriş merkezlerinin sayılarının hızla arttığı düşünüldüğünde kullanıcılar pek çok farklı tip yapı ile karsılaşmaktadır. Verilen hizmetler ve alışveriş imkânları yaklaşık olarak benzer seviyelerde olduğundan farklılığı yaratan artik mimari öğedir. Son zamanlarda İstanbul'da örneklerini görmeye başladığımız, küçük ölçekli dükkanlar yerine büyük ölçekli mağazaların yer aldığı yeni alışveriş merkezleri dışa dönük iç mekanlarıyla ilk tipolojilerden farklılaşırken işi daha ileri götürenler dış mimarilerinde de çekici konsept arayışlarına yöneliyor. Bütün bu yenilikçi tasarım yaklaşımları büyük alışveriş merkezlerinin çok geniş seçenekler sunabilmekle birlikte sıcak bir atmosfer ve kullanıcının rahat edeceği tanıdık bir ortam ile birlikte şaşırtıcı sürprizli mekânlar sağlayamadığı surece karlı olamamalarına dayanmakta. Mimari tarzlar alışveriş merkezi içindeki ürün kalitesini, hedef kitlesini ve en önemlisi de imajı belirliyor. Dünyanın pek çok yerinde üretilen alışveriş merkezi projeleri belli bir tıkanma yaşadığından kullanıcının ilgisini çekecek farklı, tasarım ve mühendisliğin iç içe geçtiği mimari konseptler uygulanmaya çalışılıyor. O bölgelerin alışkanlıkları ve kültürlerine göre farklılaşmalar yaratılmaya çalışılıyor. (sanki bu paragrafın yeri burası gibi) Alışveriş merkezleri yaratılan bir alışveriş ideolojisi kapsamında, aslında var olan bir ihtiyacı gidermek için mi yoksa ihtiyaçları manipüle etmek için mi var? Özelleştirilmiş alanlar olarak alışveriş merkezlerini ziyaretçisini tüketime her şekilde güdümleyen ve bunu tekrarlanan bir davranış biçimi olarak ona kazandıran mekânlar olarak tanımlarsak giderdiğinden daha fazla ihtiyacı manipüle ettiğini de söyleyebiliriz. Bu soru zaten alışveriş merkezlerinin ideolojisinden çok içinde bulunduğumuz ve tüketimi dayatan kapitalist dünya sisteminin ideolojisiyle ilgilidir. Özellikle çağımızın kitle iletişim araçlarıyla biraz daha tetiklenen "tüketiyorum öyleyse varım" psikolojisi bugün için daha çılgın bir hal almıştır ve sistem bunu daha da üst seviyelere çıkaracak araçların peşindedir. Alış veriş merkezleri ise bu araçlardan sadece biridir. Geçmişte tüketim dışında sosyal iletişiminde karşılığı olan alışveriş eylemini çok farklı bir zemine taşıyan bu yerler günümüzün hızlı temposu içinde kişileri geçirimsiz yaşam alanlarına hapsediyor. Geniş otoparkları toplu taşıma yerine özel otolarla ulaşımı sağlarken, dev ekranlar yan yana gelişlerde göz temaslarını bile denetim altında tutuyor. Kentin sosyal yaşamında önemli kırılmalar yaratan alışveriş merkezleri idareyi elinde tutan kapitalist sermayenin güç kalesi olarak Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ise işi sadece bireylerin yaşamı ile sınırlamayıp kentin ticari geleneklerinide hızla çözüyor. Esnaf ve zanaatkar tanımının büyük metropollerde bir kaç noktaya sıkıştırılarak kısmen unutulmaya bırakıldığı bu eğilim ile bazı önemli değerleri çok çabuk gözden çıkarıyoruz. |