"Direniş sadace sokakta değil, proje seçerken de direniyoruz"

07 Şubat 2014

Moda Sahnesi bir sinema dönüşüm projesi olduğu için Emek ve Süreyya hakkındaki düşüncelerinizi de merak ediyorum.

Gİ:
Emek Sineması'nın dönüştürülme adı altında yok edilmesine tabii ki tamamen karşıyız. Taşınmaz değerleri taşımaya çalışmak ya da "taşıyormuş gibi yapmak" yok etmekle aynı anlama geliyor.

BK: Bundan dönüşüm projesi olarak bahsetmek bile saçma, hiçbir şey yapamadığımız üzücü bir durum… Demirören AVM'nin olduğu yerde de Türkiye'nin ilk sineması (Saray Sineması) vardı. Ona da hiç sesimiz çıkmadı zamanında. Tamam, belki kullanılmıyordu ama farklı bir şekilde değerlendirilebilirdi. Neyse ki şimdi Başka Sinema inisiyatifi eski sinemalara destek olup toparlamaya çalışıyor.



Gİ: Ama bu sadece sinemalara özgü bir sorun değil, genel anlamda bir yozlaşma var. Hiçbir değerimize sahip çıkmayıp, rant uğruna her şeye "yıkalım, yapalım" mantığıyla yaklaşıyoruz. Nereye kadar yıkacağız, elimizde ne kalacak, belli değil.

Moda Sahnesi oyuncularının yeni bir bina seçmek yerine, sanata dair bir geçmişi olan bu yapıyı seçmiş olmaları da çok anlamlı bir karar. O değere sahip çıkıp, onu kurtarmış oluyorlar.

BK:
Öyle bir kurtarma hali olmak zorunda yoksa umutsuz bir şekilde, hepimiz üzülerek sürdüremeyiz hayatımızı. Direniş sadece sokakta değil, ofis olarak da yapacağımız projeleri seçerken direniyoruz. Fiziksel olarak sokağa çıkıp orada eylem yapmak çok önemli ama bunu bütün hayatına yaymak zorundasın. Özellikle de yaptığın işe yaymalısın. Çünkü hayatımızın %50'si yaptığımız o işler ve onun sonuçları ile geçiyor.  



Sonuçta Emek Sineması'nın dönüşüm projesini de bir mimarlık ofisi yapıyor. Bunlar hep seçimler. Burada yine "projeleri nasıl seçiyorsunuz?" sorusuna geliyoruz. Hayatta ne yapmayacağını bilmen gerekiyor.


"Yapmaman gereken projeyi yapmayacaksın"

Şu anda yaşadığımız birçok sorun da zaten doğrudan bizim meslek alanımızla ilişkili…

BK: Maalesef öyle, çok siyasi bir iş mimarlık… Özellikle Türkiye'nin son 10 yıldır yaptığı tek şey inşaat. Başka hiçbir şey üretmeyen bir ülke haline geldik.

Gİ: Kentsel dönüşüm adı altında yapılan rantsal dönüşümlerde de "biz bunun neresinde durup, neresinde durmayacağımız" diye kendi aramızda konuştuğumuz endişelerimiz var. Böyle bir proje gelince ne yapacağız?

Bir yandan da yeni bir ofissiniz…

Gİ: Sonuçta sen de bir mimari proje ortaya çıkarmak istiyorsun ama bir yandan da çok etik bir durum yok ortada. Diğer yandan sen yapmazsan başkası yapacak. Ama senin de yapmaman gerekir ki başkaları da yapmasın.

BK: Vejetaryenlik gibi biraz (gülüşmeler). Yeni ofis olma durumu da çok önemli nokta. Bunu her seferinde dile getiriyoruz, bu yüzden insanları da mağdur edeceğiz… Yeni bir ofis olsan bile yapmaman gerekiyorsa yapmayacaksın. Siz nasıl geçiniyorsunuz diyeceksin, geçinemiyoruz çoğu zaman da... Bir yerde maaşlı çalışsak muhtemelen çok daha fazla para kazanırız.

Ama girişimciliğin bir şekilde aktive olması için de bir yerden başlamak gerekiyor herhalde, değil mi?

Gİ: Aslında burada söz konusu olan girişimci ruh değil. En azından benimki o değildi. Tabii ki her mimar kendi ofisini açacak diye bir kural yok ama benim üniversiteden beri, 10 senedir çok yoğun çalışıyor olmamın en büyük motivasyonu buydu.



BK: Benimkiyse deneysellik (gülüşmeler)… Neyse ki iyi gidiyor. Genelde 1,5'uncu yılda cayarım çünkü. ‘Çok işli' bir insanım…

Gİ: Zaten o konuda baştan anlaştık; birbirimizi bağlamayacağız, herkes başka işler de yapabilir dedik.

Bilge peki senin diğer işler devam ediyor mu?

BK:
Pek etmiyor.

Gİ: Artık tamamen bana ait (gülüşmeler).

BK: Normalde bir ofiste çalışıyorken diğer işleri yapmak, bayağı kaçamak yapmak gibi gelirdi, çok keyif alırdım. Burada özgür bırakılsam da gitmiyorum.


Bilge Kalfa ve Gamze İşcan ile 'Durum ve İş' Üzerine...
Hâlükârın Ofis Halleri
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :