"Dünyadaki gidişhat “well-being” üzerine"

24 Mayıs 2019

Proje tasarımlarınızda ve söylemlerinizde “biyofilik” tasarım, “insan odaklı” ve “well-being” tasarım anlayışı üzerinde durduğunuzu görüyoruz. Biraz bu kavramlardan bahsedebilir miyiz?

ÖK: Biz, geçtiğimiz yıl başından bu yana bu konu üzerinde çalışıyoruz. Sektörden sevdiğimiz bir arkadaşımızın yönlendirmeleri ile, önce biyofilik tasarım, sonrasında ise well-being yaklaşımı konularında farkındalığımızı arttırdı. Biz de akabinde, kendi araştırmalarımızı, edindiğimiz bu ön bilgilerin üzerine ekleyerek ve kavramları kendi projelerimize entegre ederek, bu konulardaki çalışmalarımızı geliştirdik, ilerlettik. 

Well-being kavramı, insanın sadece fiziksel değil, zihinsel ve ruhsal olarak iyi olma hali, esenliği olarak özetlenebilir. Well-being, kendi kriterleri dışında içine farklı tasarım yaklaşımlarını da almakta ki, bunlardan biri biyofilik tasarım, diğeri ise insan merkezli tasarım yaklaşımıdır. Konuyla ilgilenenler https://www.wellcertified.com adresinden gerekli bilgilere ulaşabilir. Bizim burada well-being sertifikasyonun tanıtımını yapmak gibi bir amacımız yok ancak bu içerdiği konuların kendi projelerimizle çok örtüştüğünü düşünüyoruz ve projelerimizi bu temelde ele alıyoruz. 

AAK: Aslında dünyadaki gidişhatın “well-being” kavramı üzerine kurulu olduğunu gördüğümüz için, bu kavramın ne anlama geldiğini bilme zorunluluğu da ortaya çıkıyor. Biz de, Türkiye’ de bunu ilk gündemine alan, projelerinde buna parantez açan ilklerdeniz diye düşünüyoruz. Çünkü well-being konusu sadece evinizde değil, tüm yaşam ve çalışma alanları içerisinde kendinizi nasıl daha iyi hissedebileceğiniz, hangi koşulların esenliğinizi, mutluluğunuzu, verimliliğinizi arttırabileceği yönünde çalışmalar yapan bir kavram.  

ÖK: Well, detayları içinde biyofilik tasarımı ve biyofilik tasarım içindeki 14 kriteri barındıran bir yaklaşım. Zira, insanoğlu varoluşundan bu yana doğa ile iç içe bir yaşam sürdürmüş, doğa içinde var olmuş, gelişmiş, yaşamış, çoğalmış, mücadele etmiş. Biz ise bugün, her geçen gün artan şehirleşme ile de doğadan hızla bir kopuş yaşıyoruz. Bu kopuş ise, hem günlük yaşamımızda, hem de iş hayatımızda strese ve çeşitli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden oluyor. 

Well, bu saydıklarımızın tamamını aslında, sadece iç mekan ölçeğinde değil, şehir planlama ve mimari proje ölçeğinde ele alan;  kriterlerini de o tabana oturtan ve her projeye de kolaylıkla adapte edilebilen bir yaklaşım. Birkaç örnek vermek gerekirse; örneğin well içinde yer alan “hava” kriteri: Son yıllarda yapılan projelerde ekseriyetle yeşil bina ve sürdürülebilirlik konuları ön planda tutuldu. Bu bir yere kadar çok tatmin edici ve doğru bir yöntem ve sürekliliğiniz olması gerektiğini de düşünüyorum. Ama şu soruyu da sormak önemli düye düşünüyorum; acaba bu çalışmalarda verimlilik ve sürdürülebilirlik yanında, asıl o mekânın kullanıcılarına yönelik bir süreç yönetimi var mıdır? Genelde yeşil bina çalışmalarında, bina genelindeki, enerji, su, yapı malzemeleri vb. hususlardaki çevre dostu olma ve sürdürülebilirlik konuları üzerine yoğunlaşılırken,well ise tamamen insanı merkezine alan bir yaklaşım. 

Sayılarla ve kendi uzmanlık konumuz olan çalışma mekanları üzerinden açıklamam gerekirse; bir şirketin toplam harcama miktarı 100 birim olsun, bu 100 birimin 90 birimi aslında direkt o şirketteki çalışan personelle ilgili giderler iken, kalan 10 birimlik bölüm ise, enerji verimliliği (oranı 1 birim) ve o binayla ilgili genel giderleri kapsamakta. İşte bu 90 birimlik kısım asıl o şirketin çalışanların esenliğini, mutluluğunu, aidiyetini, verimliliğini ve performansını etkileyen bölüm. Daha somutlaştırmam gerekirse, örneğin “hava” kriterinde, well iç mekanda taze hava kullanımına vurgu yapıyor, “su” kriterinde yeşil bina sertifikasyonlarından farklı olarak, su verimliliğinin yanında, sağlıklı, arıtılmış ve temiz su kullanımını koşul olarak belirtiyor. “Hareket” kavramında, yine çalışma mekanı özelinde örnek vermek gerekirse, ofis planlaması içinde bir fitness salonu planlamaktan öte, çalışanları harekete teşvik etmek, "Activity Based Working" olarak dünyada gündemde olan hareket temelli çalışma yaklaşımının projeye entegre edilmesine vurgu yapıyor. Örneğin, az katlı bir mekanda merdiven kullanımını teşvik ediyor. Çalışanların sadece oturarak değil, yüksek ayarlı masalarda, ayakta da çalışabilmesini, ofisin farklı noktalarında planlanan buluşma ve bir arada çalışma alanlarında da yerinden kalkıp giderek çalışmayı teşvik ediyor. Bunu yaparken de, aslında farklı departmanlarda çalışanları, bir arada ve birbirleri içinde iletişim halinde çalışmaya yönlendirerek, sosyalleşmeyi de destekliyor. Ya da “konfor” kriteri, çalışma koltuğunuzun ergonomisinden, mekandaki ısısal konfora, havalandırma konforundan akustik konfora uzanan konuları kapsıyor.

AAK: Son dönemde, üzerinde önemle durulan konulardan biri de akustik konfor. Ses akustiği konusu, açık ofislerin daha fazla kullanılır hale gelmesiyle, ön plana çıkmaya başladı. Açık ofislerde çalışanlar birbirlerinin seslerinden etkilenmeye ve odaklanma sorunu yaşamaya başladılar. O nedenle, tasarladığımız projelerde, akustik danışmanlığının şart olduğunu işveren ve proje yönetim gruplarına belirtiyoruz. Bir projede nasıl ki mimari, elektrik, mekanik asla göz ardı edilmez ise konular ise mekanın aydınlatma ve akustiği de bu öncelikler içindedir diyoruz.  

ÖK: Burada, insan merkezli aydınlatma konusuna da değinmek isterim. Aslında, bu da well konusunun bir parçası. Sabah kalktığınız zaman bünyenizin istediği ve ihtiyacı olan ışık şiddeti ve rengiyle, günün ilerleyen saatlerinde talep ettiği renk ve değerler birbirinden farklıdır. İşte insan merkezli tasarımda aydınlatma, insanın sirkadyen ritmi olan doğal günlük ritmini sürdürmede önemli bir faktör. Doğru ışığı almayan bireylerin sağlık ve esenliklerinin olumsuz etkilendiği, uyku kalitelerinin azaldığı, moral bozukluğu, enerji eksikliği görüldüğü, sosyal ilişkilerinin olumsuz etkilendiği tespit edilmiş. Evet, belki çoğu mekânda ve projede maliyet konusu özelinde bunu uygulamak zor görünse de, biz her projemizde çalışanların sabah saatlerinde daha parlak ışık şiddetine ve rengine ihtiyacı olduğunu, öğleden sonra saatlerinde ise bunu biraz yumuşatmamız gerektiğini ve buna uygun bir sistem çözümünün uygulanması gerektiğini anlatıyoruz.


mimaristudio Kurucu Ortakları ile
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :