mimaristudio’nun günümüzdeki yapısı ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?
AAK: Tabii ki, öncelikle zihninizde büyük hayallerle işe başlıyorsunuz ve bir süre sonra gerçeklerle karşı karşıya kalıyorsunuz. Hayallerle gerçekler zaman içinde birbiriyle örtüşüyor. İdeallerinizi ortaya koyuyorsunuz, emeğiniz ve çalışmalarınız için ciddi mesailer harcıyorsunuz. Günün sonunda, odağınız projeleriniz, işiniz oluyor. Kendi işini yapmanın en zor tarafı bu bence. Yine de yol kat ettikçe, deneyimleriniz arttıkça, iş yaşamı ile kendi kişisel yaşamınız arasındaki dengeleri de sağlıyorsunuz.
Ama şu da bir gerçek; Bir proje için ne kadar zaman harcarsanız, iş o oranda başarılı oluyor, hedefine ulaşıyor. Bizim için de, tamamladığımız her proje, bir diğerinin önünü açtı. Bu sebeple, biz ofis olarak ilk başladığımız günlerde kurduğumuz hayallerimizi büyük oranda gerçekleştirebildik desek de, daha kat etmemiz gereken çok yol olduğunun da farkındayız.
Daha çok kurumsal firmalar için tasarladığınız ofis projeleriyle öne çıkıyorsunuz. mimaristudio’nun uzmanlık alanının yeni nesil çalışma alanları olduğunu söyleyebilir miyiz?
ÖK: Aslında bakarsanız, serbest mimarlık çalışmalarımıza başladığımızda, çalışma alanları konusu üzerine odaklanalım diyerek yola çıkmadık lakin önümüze gelen projeler ve bu projelerden kazandığımız deneyimler, yeni nesil ofis tasarımı konusunda uzmanlaşmamızı sağladı. Her başarılı iş bir yenisine vesile oldu. Bunun en önemli sebebi, sadece yerelde değil, dünya ölçeğinde ses getirecek işler ortaya koyabilmek adına farklı konular üzerine kafa yormamız, araştırmalar yapmamız, yeni yaklaşım ve çalışmaları takip etmemiz diyebilirim. Yani, sadece tasarıma değil, araştırma ve geliştirmeye de zaman ayırıyor, emek veriyoruz. Bu bir yandan devam ederken, Ayça da mekâna özel ürettiği çözümler ve ürün tasarımlarıyla projeyi tamamlıyor.
AAK: Ürün seçimi ve mekan içinde kullanımı oldukça önemli. Bu sebeple, her projenin kendi konusu, ihtiyacı, işveren profili, beklentileri ve projenin gerekliliklerine uygun ürünler seçiyoruz. Tasarım içinde, ürün seçimleri sürecindeki önceliğimiz, yerli ya da yabancı tasarlanmış iyi ve doğru ürünleri o mekân içinde sunmak oluyor.
ÖK: Burada bir ekleme daha yapmam gerekirse, aslında ilk dönemlerimizde sadece tasarım ve proje değil, saha uygulamaları içinde de yer aldığımızı belirtmek isterim lakin uzun süredir uygulama sürecine girmemeye çalıştık. Saha uygulaması yapmamızın zorunlu olduğu durumlarda ise profesyonel bir çözüm ortağı ile ilerlemeye çalışıyoruz.
Hem iş ortaklığı hem de aile ortaklığı, bunu nasıl dengede tutuyorsunuz?
AAK: Tasarım camiasında daha ziyade ortaklı yapıların öne çıktığını görüyoruz. Ortağınız, eğer en çok güvendiğiniz insan yani yol arkadaşınız olur ise işler daha da doğru ilerliyor. Biz Önder ile iş anlamında da, sosyal anlamda da birçok ortak noktada buluşabiliyoruz. İki tarafın da kendine özgü farklı görüşleri var tabii, ancak önemli olan ortak bir çizgide yol alıp, devam edebilmek. Bu anlamda eşinizle anlaşabilmek, bence iş hayatında da kolaylık sağlıyor. Yine de, burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, işi işte bırakmanız, eve döndüğünüzde işle ilgili herhangi bir sorunu eve taşımamamınız gerekliliği. İkimizden biri bu kuralı bozarsa, o noktada diğerinin frene basması gerekiyor çünkü işin de, yazışmaların ve görüşmelerin de sonu yok. Ancak şu da bir gerçek ki, işte de, tatilde de, hayatımızda hep mimarlık ve tasarım var. Sonuç olarak, işteki problemlerimizi ev yaşamımıza taşımamaya gayret ediyoruz.
ÖK: Biz aslında Ayça ile çok farklı yapıya sahip kişileriz. Sektörde ofisin bilinen yüzü ben olarak görünsem de, işin mutfağında tamamen Ayça var diyebilirim. Bunu her ortamda da dile getiriyorum. Şunu net olarak söyleyebilirim ki, kadın gözünün tasarıma yansıması çok farklı. Bir projeye bir kadın elinin değip değmediğini çok rahat seçebilirsiniz. Keyifli ve zevkli işlerin ağırlıklı olarak kadın tasarımcıların elinden çıktığını görmek, bu konunun açıklaması bence.