Yazbukey 2008-2009 Yaz Koleksiyonu'ndan...
Öyleyse yaratıcı enerjinin Türkiye'de de kamusal alana yayılması için ne yapılması gerekiyor?
Ben diyorum ki dergiler olsun. Tabi ki çok iyi dergiler var ama daha fazla olsun. İnsanların modayı daha çok tüketmesi lazım. Pahalı bir modadan da bahsetmiyorum; moda eşit değildir sadece Beymen, Vakko ya da iki-üç tasarımcı. Ben istersem pazardan bir tişört alırım ve onunla bir şeyler yaparım. Sen bununla bir öneride bulunuyorsun. Moda tasarımı da bu, önerilerde bulunmak… Ben gerçekten de İzlanda'daki o adamların tutumu karşısında biraz da utandım. Üstelik genel olarak sadece moda tasarımı ile uğraşmıyorum; farklı disiplinlerde de bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Ya, adamlar gerçekten sadece istediklerini yapıyorlar. Kağıttan yapıyorlar, ama yapıyorlar. "Just do it!", yap yani yap! O yüzden şu bana artık anlamsız geliyor: "Bir şapka yapmak istiyorum ama bilemiyorum, satar mı?" Zaten bu işin başlangıcında çok acı çekiyorsun, çok uğraşıyorsun, çok yoruluyorsun. Bazen berbat şeylerle karşılaşıyorsun ama sevdiğin için yapıyorsun. Dolayısıyla buradaki gençlerin -ki hepsi deli gibi cesurlar- kafalarının dikine gitmeleri gerektiğini düşünüyorum. İnsanların denemekten korkmaması lazım. Ben şansımı denedim ve tuttu. Türkiye'de bu genç enerjiye ihtiyacımız var; yeter ki o yaratıcılık çıksın…
Tüm bu söz ettikleriniz bana şunu anlatıyor: Kamusal mekanda elde etmeye çalıştığımız özgürlük, moda gibi tasarımsal bir disiplinde de bizi kısıtlayan şey haline geliyor.
Bazen görüyorum, insanların içinde bir enerji var; ama sanatsal açıdan yeterince dışarı çıkmıyor o. Müzik yap, istersen iğrenç şarkı söyle, ister git bir yere bir çiçek çiz… Özellikle yaratıcılığın önünün kapatıldığını düşünüyorum. Bir de bu işin asıl amacı eğlenmek! İnsanlar eğlenmeyi unutuyorlar. Eğlenmedikten sonra ister bir tişört ya da iki çanta daha yapmışsın, hiçbir anlamı kalmıyor! Ama eğlenmek zorundasın, böyle bir lüksün yok artık! Özellikle kriz sonrası bir çok marka kapanmak zorunda kaldı. Geriye ise karakterli olan şeyler kaldı. İyi karakterli ya da kötü karakterli, fark etmez. Ama bir kimliği olan şeyler kalıyor. O kimlik de karakter yaratmak demek; aklından, kalbinden, midenden, karnından çıkıyor bu iş… Açıp da style.com'a bakarak yaparsan olmaz. Kimin umurunda, Allah aşkına! İnsanlar bazen her şeyi unutsunlar ve sadece yapsınlar.
Peki sizin tasarımcı olarak bu sözünü ettiğiniz toplumsal damara nüfuz etmek adına yaptığınız şeyler nelerdir?
Mesela ELLE Dergisi ile bir tişört yaptım. Bundan 30 bin adet basıldı ve 7 Liraya elde edildi. Bu tarz işler yapmaya çalışıyorum, çünkü benim marka anlayışımda da ortadaki fikrin illa pahalı olması gerekmez. Markamın müşteri kitlesi 17-18 yaştan 80'e kadar gitsin istiyorum. Ucuza malzeme kullanıyorum –pleksi; büyük çantanın cüzdanı da var. Bu şekilde aralığı oldukça geniş tutmaya çalışıyorum. Veya tutturamıyorsam da –bazı koleksiyonların teması nedeniyle ağır parçalar yapılması gerekiyor, o zaman yüksek dağıtım yapabilecek şirketler ile ya da müşteriler ile bir araya gelmeye çalışıyorum. O yüzden Mavi Jeans ile çalıştım; o yüzden ELLE Dergisi ile çalıştım. Ki o konuda da çok eleştirildim; "Biz senden böyle bir şey beklemiyorduk" dediler. Ama bir tasarımcının bir işinin 30 bin adet basılması çok önemli; en azından benim için önemliydi. O kişi istiyorsa gitsin tişörtü cam bezi yapsın, ama o bir Emel Kurhan cam bezi olur, anlıyor musun? (gülüyor) Bu tarz işbirliklerini de devam ettirmek istiyorum. Ama sadece kılık kıyafetle değil; obje mobje bir şeyler… Kendi adıma farklı disiplinlerde olmayı seviyorum ve yeni şeyler denemek, yeni şeyler yapmak istiyorum.