İstanbul Tasarım Bienali, İstanbul Bienali'nden nasıl ayrışacak?
Her iki etkinlik ortak paydada aynı kurgusal yapıyı (bienal yapısı ve hedefleri, danışma kurulu, küratör, tema) ve İKSV'nin deneyimi ile kurumsal ekibini paylaşıyor. Bunun dışında, güncel sanat ve yaratıcı endüstriler birbirinden ne kadar farklı ise her iki bienal de bu ölçekte farklı olacak. Bu büyük bir fark, çünkü ülkemizde sıkça karıştırılma eğilimine karşı, bu iki konu tümü ile birbirinden farklı.
Tasarım bienali; kentsel tasarım, mimarlık, iç mimarlık, endüstri ürünleri tasarımı, grafik tasarım, etkileşim tasarımı, moda tasarımı gibi ana meslekleri ve bunlarla bağlantılı tüm alanları kapsayan, kurumsal yapılara ve ilgili endüstrilerin temsilcilerine de en az bireyler kadar açık olan bir kapsama alanına sahip olacak. Sanırım en büyük fark da burada yatıyor.
Şunu da belirtmek isterim; bizler işin mutfağını, alt yapısını oluşturuyoruz. Danışma kurulu tarafından seçilen küratörün bizlerin de katkısı ile belirleyeceği tema her ne kadar seçimlerde etkili olacak olsa da, bienalin kapsamını her etkinlikte olduğu gibi başvuran fikir, proje, ürün ve sunumlar belirleyecek. Bu iki farklı bienal ile, tasarım, zenaat ve sanat kavramlarının insanlar tarafından doğru potalara oturtulabileceğini ve artık karıştırılmayacağını umut ediyorum.
İTB ile ulaşmayı amaçladığınız hedef kitle kimlerden oluşuyor?
Yaratıcı endüstrilerin tüm aktörleri, ilgili tüm tasarım disiplinlerinden tasarımcılar, üreticiler, uygulayıcılar, endüstrinin ve KOBİ'lerin temsilcileri, mesleki kurum ve kuruluşlar, tasarım yatırımcıları (işverenler) , tasarım profesyonelleri, tasarım alanında eğitim alanlar/verenler, tasarım alanında faaliyet gösteren iş kollarının çalışanları, tasarımın birincil etkisini hayatının her alanında birebir yaşayan bir nevi tüketici konumundaki tüm insanlar, medya temsilcileri, uluslararası yaratıcı endüstrilerin fikir önderleri, kurum ve kuruluşları, basın ve yayın mecraları, bürokratlar, devlet kademesindeki ilgili tüm birimler...
Peki İTB'yi diğer uluslararası tasarım bienalleri/festivalleri arasında nasıl konumlandırıyorsunuz?
Dünyada önde gelen disiplinler arası tasarım bienallerinin hepsini inceliyor, çok büyük bir kısmını da gidip yerinde görüyor, yetkilileri ile görüşüyoruz. Ben zaten son on senedir, pek çok meslektaşım gibi mobilya ve tasarım alanındaki ticari etkinlikleri ve festivalleri düzenli olarak izleyen biriyim.
Bienaller kapsamında özelleşirsek bu yıl, Ljublijana (Slovenya), Şanghay (Çin), Liège (Belçika) ve Saint Étienne (Fransa) bienallerini izledim, yetkilileri ile görüştüm. Diğer yandan bienaller dışında; Milano Tasarım Haftası, Londra Tasarım Festivali ve Brüksel Tasarımın Eylülü (Design September Brussels) etkinliklerine gittim ve DMI konferansında bulundum.
Her etkinliğin ve kentin kendi sistemi ve kendi bakış açısı var. Etkinlikler çoğunlukla kente yayılma eğiliminde ama "Bunu Milano'dan daha başarılı yapabilen var mıdır" diye soracak olursanız, Londra konusunda bile kesin konuşamayacağım. Şanghay Bienali son derece yüksek olan beklentilerimi havada bırakırken, sadece endüstriyel tasarım alanındaki Ljublijana Bienali ise ekibi, yayınları, sürekliliği ve heyecanı ile açık ara fark yaratabildi üstümde.
Aslında bunca değişken arasında bu konuda bir kıyas yapmak çok zor. Ancak her seyahatim sonrasında yıllardır hissettiğim tek bir duygu var: İstanbul hepsinden çok daha fazlasına sahip! Kent ve kültür olarak bize pek çok coğrafyadan daha çok şey sunan bir ortamda yaşıyoruz. İçimizde Akdeniz'in heyecanı ve enerjisi var. Görme imkanı bulduğum diğer tüm kentlerden daha tutkulu ve çok yönlüyüz aslında. Bize gerekli olan tek şey sistemli çalışılması, kendimizi iyi ifade edebileceğimiz ortamların bulunması ve bunların ulaşılabilir olması...