Heydar Aliyev Center: "Hepimize 'Neler yapabiliriz?'i gösterdi"

29 Ekim 2020

NK: Projelerinizden bahsederken Zaha Hadid ile çalıştığınız dönemde ürettiğiniz Heydar Aliyev Center’dan da konuşalım. Tüm projelerinizde sezilen “mimari peyzaj” yaratma çabası bu tasarımda da görülüyor. Akışkan ve devingen mekanlar içinde akıyor kullanıcılar. Bu projeye dair çokça sunum yaptığınızı biliyorum ama benim açılış töreninde dikkatimi çeken bir nokta oldu. Zaha Hadid açılış konuşmasında sizi zikrederken bir “beyaz-gri” tartışmasından söz ederek konuşmasını bitiyor. Bu sürece dair anılarınızı merak ediyorum. Gri renk seçilseydi ne değişirdi sizce? 

SKB: Binanın açılışında Zaha Hadid, kendi aramızda yaptığımız bir şakadan bahsetmişti. Tüm sene boyunca binanın ne renk olacağını değil, yani "Beyaz mı olacak, gri mi olacak?" değil; beyazın hangi tonu olacağı üzerine çalıştık. Benim biraz, kılı kırık yarmak gibi bir huyum var, herkesi dahil ederim... Bu sonsuza kadar giden bir kararsızlık değil, doğruyu bulmak için bütün opsiyonları değerlendirme sürecim. Zaha’nın da dalga geçtiği buydu aslında; bütün bina beyaz ama renk yok binada. 1 sene boyunca beyazın hangi tonu olacağını konuştuk.

Bu binayı beyaz yapmamızın sebebi; Bakü’ye İngilizce'de Black City ”Siyah Şehir” diyorlar. Petrol çıkan bir yer, petrol kuleleri var. Sovyetler Birliği zamanında biz buna antidote (panzehir) olarak beyaz yaptık. Eskiyi bırakıp, ileriye yönelik bir kritik yaptık. Tasarımı, farklı bir döneme geçişin sembolü, Azeri halkının kendini gelecekte nasıl temsil etmek istediğine dair bir bina. Bu yörede genelde o zaman, çağdaş ve bu kadar radikal bir ölçekte bir bina yoktu. Ekip çok ilginçti, dünyanın her yerinden arkadaşlar vardı ZAHA ekibinde. Aynı zamanda da uygulayıcılar Azeri ve Türk’tü. Ana yüklenici DİA ekibinin çoğu Türkiye’dendi. Hem tasarım hem uygulama ve inşaat aşamasında, Türklerin iş birliği ile yapılan ender binalardan biridir. Ekip olarak hepimiz çok şey öğrendik. Bence Azerbaycan’a, hem kendi kültürlerini sunabilecekleri hem de kullanmaları için çok güzel mekanlar sunan bir merkez olarak kazandırıldı bu bina. Daha çok Azerbaycan’da bulunup bu binayi kullanmayı isterdim. 

Ana yüklenici DİA’nın Azeri ve Türk olan ekibinin çoğunluğu Türklerden oluşuyor. Tabii ki çalışanlarda Türklerin fazla olması; tasarım, uygulama ve mühendislik aşamasındayken Londra’da bulunan ekibimde de Türk arkadaşların olması aramızdaki diyaloğun kolay geçmesinde etkili oldu. Bence Türkler ve Orta Doğulular biraz daha spontane, daha hızlı karar verip uygulayan insanlar. Tabii bu bazen ters de tepebilir... Ama bu iletişimin ne kadar önemli olup, eğer istenirse bu kadar “complex” binaların yapılabileceğini gösteriyor. Ana yükleyici altında farklı ülkelerden de alt yükleniciler vardı. Kabuk Dubai’de, uzay kafes Stutgart’ta yapıldı. İç yüzeyler için farklı alt taşeronları bir araya getirdik. Türk ve/veya yabancı olması değil aslında mühim olan farklı üreticileri bir araya getirip tasarımı bir dil olarak kullanarak insanların bunu yaratması. Zaten alışılmışın dışında olduğu için, insanlar da parçası olmak istiyor, çünkü öğreniyorlardı. Gerek malzeme, gerek software alanında bilgi sahibi oluyorlar. Böyle karmaşık bir binanın nasıl bir araya getirildiğini öğreniyorlar. Bence çok ilginç bir tecrübeydi. Hepimiz için çok büyük bir hatıra oldu. Aynı anda da Azerbaycan’ın kültür olarak profilini yükseltti. Hepimize “Neler yapabiliriz?"i gösterdi. Böyle tecrübeler insanı daha korkusuz yapar. Daha cesaretli bir şekilde bundan sonra yapacağınız projelerde kendinize güvenerek ileri gitmenizi sağlar. En azından bende böyle oldu. Daha sonra tasarladığım, uygulamasını yaptığım projelerimde insanlardan güzel tepkiler aldım, bu takdir beni daha da cesaretlendirdi. 


Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :