Mimarlık ve peyzaj eğitiminizin ardından belli bir süre farklı mimarlık ofislerinde çalıştıktan sonra, yapmak istedikleriniz geleneksel mimarlık yapma biçimleriyle örtüşmediği için kendi ofisinizi kuruyorsunuz. Geleneksel mimarlık yapma biçimi sizi neden rahatsız etti?
Cem Kozar: O pratikten kopmaya başladığımız dönem 2005-2006 yıllarına denk geliyor. Ben üniversitedeyken çalışmaya başlamıştım. Bu süreçte Erginoğlu&Çalışlar, Şanal Mimarlık, DS Mimarlık ile çalışma fırsatım oldu. Sıkıntı belki de üniversitedeki eğitimin bizi piyasaya hazırlamıyor olmasıydı. Orada daha romantik bir dünya görüşü var. Bir anda kendimizi piyasanın içinde bulduk. Bahsettiğim ofislerin hiçbirisi alışılmış piyasa işleri yapmamasına rağmen, krizden yeni çıkıldığı için proje üretimi açısından inanılmaz bir patlama vardı. O yüzden de mimarlığa dair ne söylediğimizi tartışmak yerine sürekli proje üretiliyordu. Ki aslında bu da bir yöntem. Sonra yapmak istediğimizin gerçekten bu olup olmadığını sormaya başladık. Benim ilgi alanlarım sadece mimarlıkla sınırlı değil. Şehir ve bölge planlama bölümü ile başlayıp sonra mimarlığa geçtim. Yüksek lisans tezim de kent üzerineydi. O yüzden kentin dinamiklerine çok fazla ilgim var. Yaptığımız işler de onunla ilişkili...
Işıl Ünal: Çalışırken o yoğunluğun içinde bir yandan yarışma yapıyorduk. İlk zamanlar özellikle fikir yarışmalarına katılıyorduk.
CK: İşin tartışma ve araştırma kısmına çok daha fazla vakit ayırmaya başladığımızı fark ettik. Üç ay araştırıyorsak, iki hafta tasarım yapmaya çalışıyorduk.
Arşiv taramalarının tasarım sürecinizin ne kadarını oluşturduğunu gerçekten merak ediyordum. Web sitenizde Pattu adının yanında "mimarlık, araştırma, tasarım" yazıyor. Yani araştırma da yaptığınız işin bir bölümü aslında...
IÜ: Evet, mesela VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi'nin ticari yapılarla ilgili ilk sergisinde bir tane poster yaptık. Ama bunun için tam bir ay çalıştık. Cem'le ve stajyerimizle birlikte çok büyük bir arşiv ve gazete taraması gerçekleştirdik. Baktığınızda 80x100 ebadında bir poster ama onun arkasında çok büyük bir araştırma var. Zaten kendimizi bir noktada durduruyoruz çünkü sonu yok.
Anahtar Yapılar / VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi - Mutluluk Fabrikaları sergisi
CK: Şişhane için açılan tiyatro yarışmasına katıldığımızda da benzer bir süreç izledik. Genelde birçok projede böyle oluyor. Çıkan üründen çok sürecin kendisi beni heyecanlandırıyor. Mesela Şişhane yarışmasında tiyatroyu nasıl daha farklı ele alabileceğimiz üzerine uzun uzun tartıştık, hatta bütün proje bunun üzerineydi.
Şişhane Tiyatrosu Mimari Proje Yarışması
Birinci seçilen projenin aksine, dışarıya açılan bir tiyatro yapısı tasarlıyorsunuz. Ve bu yarışma bir anlamda yarışmalara küsmenize neden oluyor.
CK: Aynen. Mimarın yaptığı her şey bir şekilde kentle ilişki kuruyor. Ne kadar kapalı tasarlasanız da, kapalı olduğundan ötürü bir ilişki kuruyor. Biz de o projeyi bu ilişki kurma meselesi üzerinden yapmıştık. Sonra tiyatroyu yerin altına gömen proje kazanınca, Türkiye'deki yarışma pratiği nedir, neden kendimizi bu kadar zorluyoruz, bunu sorgulamaya başladık. Tabi yarışmalara birinci olmak için değil, fikirlerimizi ifade etmek ve bunu daha çok insanla paylaşmak için katılıyoruz. Sonra baktık ki bunun tek yöntemi yarışma değil; sergi yapmak, müzelerle çalışmak da aynı amaca hizmet ediyor.
IÜ: Ama bu seçimi bilinçli olarak yapmadık. Tesadüfler birbirini izledi.
Aslında katıldığınız yarışmalar da şu anda ilgilendiğiniz projeler de kültürle ve sanatla ilgili.
IÜ: Evet, bize ilk yolu açan Turgut Saner ile birlikte yaptığımız Hayal-et Yapılar'dı. O projede deneyimsiz bir ekip olarak çok fazla yükün altına girip büyük bir başarı elde ettik.
CK: Herhalde orada çalıştığımız kadar hiçbir projede çalışmamışızdır.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti, kent için de yeni ve biraz belirsiz bir modeldi. O süreçte böyle somut bir proje üretebilmiş olmak oldukça değerli...
IÜ: Hem çok yorulduk hem de kısa sürede çok farklı denemeler yapma şansımız olduğundan oldukça deneyimlendik. Bu beş senedir yaptığımız sergilerde, insanlara nasıl bir deneyim yaşatmamız gerektiğini iyi öğrendiğimizi düşünüyorum.
Hayal-et Yapılar'dan Ayastefanos Kilisesi
Diğer bir "hayalet yapı" Galata surları