Yaptığınız işten çok keyif aldığınızı ve eğlenceli yollar denemekten hoşlandığınızı söylüyorsunuz. Öte yandan her projede ciddi bir arşiv taraması yapıyor ve eleştirel bir bakış açısı ortaya koyuyorsunuz. Eğlenceli olma ile eleştirel olmanın dengesini nasıl kuruyorsunuz?
CK: SALT Beyoğlu'ndaki "Yazlık " sergisinde bununla ilgili çok güzel yorumlar aldık. Bir kere ne yaparsanız yapın, özellikle sergilerde insanlarla bir iletişim kuruyorsunuz. O iletişim dili çok akademik olduğunda, genel izleyici kitlesini kaçırıyorsunuz. Çok eğlenceli olduğunda bu sefer akademik dünyayı kaybediyorsunuz. İkisinin dengesini kurabilmek için sergisini yaptığınız şeyi çok iyi anlamanız gerek. En başta yaptığımız şey o aslında. Bize gelen sergilerde birçok konuyla ilgili bilgimiz olmuyor. Mesela Arkeoloji Müzeleri için Yenikapı kazıları ile ilgili sergiyi yaptığımızda, oturup iki ay boyunca bu konuyla ilgili yazılmış ne kadar kitap, makale varsa hepsini okudum. Evet, bu konuyla ilgili bir akademisyen kadar fikrim yok ama artık sıradan bir insandan da fazla biliyorum. İşte o arada durmadan ötürü yaptığımız işler, iyi bir dengede oluyor.
"Yazlık" sergisinden görüntü
IÜ: Aslında bir yandan ideal ziyaretçiyiz. Ne çok ne az biliyoruz. Kendimizden yola çıkıyoruz; buraya girdiğimizde ne almak isteriz?
CK: Neyi merak ediyorum? Bu makaleyi okuduğumda ne ilgimi çekiyor? Sonuçta okuduklarımız çok teknik yazılar ama onun arasından birkaç tane şey çok ilgimizi çekiyor ve onun üzerine odaklanıyoruz. Akademisyen ile hiçbir şey bilmeyen kişi arasında durmamız nedeniyle köprü gibi bir pozisyona sahibiz.
Malzemeyi alıp bunu en iyi nasıl sergileriz diye bir süsleme yapmıyoruz. İçeriğin neden öyle olduğunu düşünüp sorguladıktan sonra, "bu, ziyaretçiye en iyi bu şekilde verilir" diyerek sonuca ulaşıyoruz. Yani obje sergileme gibi bir derdimiz çoğu zaman olmuyor. Özellikle "Yazlık", konu açısından en zor sergilerden birisiydi bizim için.
Web sitenizde yapım aşamasıyla ilgili fotoğraflara bakarken sergiyi bir kez daha gezmiş oldum ve ne kadar çok malzeme olduğunu hatırladım. Ve kesinlikle sergiden boğularak çıkmıyordunuz, hepsinden farklı bir şey kalıyordu aklınızda...
CK: Projede hem Meriç'in (Öner) varlığı çok değerliydi hem de süreç içinde SALT'tan çok şey öğrendik.
Arkeoloji Müzeleri, Pera Müzesi, ANAMED, SALT, İstanbul Modern gibi profesyonel kurumlarla kurduğunuz ilişkilerin sürekliliği de çalışmalarınıza yansıyordur. Herhalde mekanı tanıdıktan sonra ikinci sergiyi yapmak daha yol açıcı oluyordur.
CK: Evet, mekanı tanımak çok rahatlatıyor ama her seferinde farklı küratörlerle çalışıp, farklı şeyler yapma kısmı zor. Edhem Bey (Eldem) sürekli çalıştığımız küratörlerden birisi. Onun dışında hep farklı küratörlerle çalışıyoruz. Ve her küratör yapmak istediğinizi anlamayabiliyor. "Ben böyle bir sergi yapmak istiyorum" deyip, neredeyse nasıl tasarlanması gerektiğini bile tanımlıyor, yani size hiçbir hareket alanı bırakmıyor. O zaman da iş onun istediğini yapmaya dönüyor. Bu çok hoşumuza giden bir durum değil. Neyse ki çalıştığımız küratörlerin çoğu bizi özgür bırakıyor. Konuşmaya başladığımızda, bizim de onlar kadar öğrenmeye meraklı olduğumuzu ve konuyla ilgili deneyimsiz insanlar olmadığımızı fark ettikten sonra rahatlıyorlar.
Projelerinize baktığımızda, küratörün yazdığı metinler dışında kendi hazırladığınız metinler de olduğunu görüyoruz.
IÜ: Projelerimizi ifade etmek bizim için önemli, burada da iyi bir metin ortaya çıkarmak her zaman önemli oluyor. Ofiste metinlerin yazımını daha çok Cem üstleniyor. Özellikle konu ilgili araştırma yaptığımızdan metin yazmak genelde çok zorlayıcı olmuyor. Mesela YAP İstanbul Modern yarışmasında başta çok zorluk çektik; brief yok, konu yok, sadece birkaç hususu sağlayacak ve gölge yapacak bir eleman isteniyor...
YAP İstanbul Modern programının ikinci geçici yapısı "Katı Olan Her Şey"
CK: O zaman da kendi brief'imizi kendimiz yazmaya başlıyoruz. O kadar tanımsız projeler yapamıyoruz. Ofisimizin ismi de o yüzden Pattu; tarla, tanımlı alan. Tanımlamak bizim için önemli. Bomboş bıraktığında o kadar uçsuz bucaksız oluyor ki, ne tasarlayacağınızı, ne yapacağınızı bilemiyorsunuz.
Kısıtlayıcıların olması tasarımı zora sokan bir şeymiş gibi algılanıyor ama onlar olmadan da o kadar uçsuz bucaksız bir alan var ki, onun içinde kayboluyorsunuz.
CK: Mekan, süre, para, bunların hepsi tanımlanması gereken başlıklar. Tasarım yapan herkes büyük ihtimalle bunu yaşıyor ama biz ekstradan yaşıyoruz belki de...