"Mimari Kriterlerin Yakalanması Çok Zorlaştı"

27 Eylül 2019

Uğur Doğan: Babanız mimar ve mimarlık ofisine de sizin adınızı vermiş. Mimar olmanızı istiyordu belki de. Bu konuda bir yönlendirmesi mi oldu?

EK:Tam tersi, hiç istemedi. Hatta çok yalvardı, olma diye. Fakat ben üniversite sınavında üç tercih yapmıştım ve üçü de mimarlık bölümüydü: İTÜ, Mimar Sinan ve Yıldız. İlk tercihime de girdim. Kıyametler koptu evde. İstemediğim bir şeyi niye okuyayım ki, dedim. Hala da mesleğimi çok seviyorum. Çünkü bu işte yaptığınız şeyin sonucunu görüp, karşısına geçip tasarladığınız şeyin, küçücük bir tasarım da olsa, koskoca bir yapı da olsa, bittikten sonra insanların onu keyifle kullandığını görmek çok büyük bir haz, büyük bir keyif. Mesleğimi seviyorum ama Türkiye’de yapmak çok zor. 

UD: Nedir zorlukları?

EK: Birçok konuda zorlukları var. Bir kere bütçeler, ekonomik şartlar; yapıya ayrılan bütçeler, çoğu zaman, bu iç mimari uygulaması da olsa bir bina tasarımı da olsa, daha sıkışık her zaman. Piyasanın koşulları belli. Bu çoğu zaman böyleydi. Mimari proje hizmet bütçelerini hiç konuşmuyorum zaten. Dünyanın çok gerisinde. 

Bütçe söz konusu olunca mimarlar tasarımdan fedakarlık yapma noktasında bir baskı altında kalıyorlar, bu hepimizin bildiği konu. O yüzden de mimarlık yapmak zor. Bunun yanında mimarın mesleğine ve mesleğin gereklerine saygı duyan işveren sayısı gittikçe azalıyor. Özellikle inşaat sektörünün gelişiminin o mesleğe olan saygıyı artırmasını beklerken bunun ters yönde olduğunu düşünüyorum. Çünkü inşaat sektörü gelişiyor, konut projeleri artıyor, ama kar beklentileri de o oranda artıyor. Mimardan daha iyi ve daha yaşanabilir projeler üretmesinden çok, daha karlı projeler üretmesi bekleniyor. Bu keyifli bir şey değil. 

“Mimar sadece keyfi için, kendini tatmin için proje üretsin” demiyorum. Sonuçta bu ekonomik bir iş, bir hedef için yapılıyor. Her zaman bunu iddia ettim zaten. Hiçbir yatırım, hayal projeleri üretmek için yapılmıyor. Ticari projeler, konut projeleri, restoranlar hepsi böyle yapılıyor ama bunun bir optimum noktası var, optimum noktanın son yıllarda yakalanması her geçen gün daha da zorlaşıyor. Bu yüzden mimarın, mimari kriterleri yakalaması çok zorlaştı. Genç meslektaşların işi daha da zor bundan sonra.

NK: Ofisten ve mimarlık pratiğinizden biraz bahseder misiniz? 

EK: Kantaşı Mimarlık, bir aile şirketi. Ancak babam uzun yıllar önce geçirdiği bir rahatsızlık dolayısıyla ofisle daha az ilgileniyor. Zorlandığımız, sıkıştığımız, danışmamız gereken noktalarda onu yoruyoruz ama günlük işleri, ofisin genel yönetimini ben götürüyorum. Babam ve benim dışımda, annem ve kardeşim de diğer ortaklarımız. Kardeşimin başka işleri de var dolayısıyla şirketin yönetimiyle pek ilgilenmiyor. Aile şirketi ama yönetici ortak benim. 

Çok büyük bir ofis değiliz. Bu yıllar önce benim aldığım bir karardı, ben ofisi büyütmeyi hiçbir zaman istemedim. Çünkü ofis büyüdüğü zaman, artık tasarımcı mimar ve projenin her boyutuna hakim insan olmaktan çıkıyorsunuz, sadece ekip yöneten, idareci ve pazarlamacı durumuna geçiyorsunuz. Bunu yapmak istemedim. Ofis küçük olsun, projelerle ben ilgileneyim, tasarımın her noktasında bulunayım tercihini kullandım. Ofiste çalışan sayısı maksimum 10-12 kişi oldu. Onun ötesine hiçbir zaman çıkmadık, çıkmamayı da tercih ediyorum açıkçası. Çünkü öteki türlü bir projeyi yapıyorsunuz, arkasından bir başkasını, bir başkasını yapmanız gerekiyor, genel giderlerinizin artmaması için istediğiniz-istemediğiniz projeleri de peşine takmak mecburiyetinde kalıyorsunuz. Esnekliğiniz azalıyor. Ben bu durumları sevmiyorum. Projecilik ve proje yöneticiliği yaparak devam etmek istiyoruz.

Biz sadece proje yapmıyoruz, proje ile birlikte proje yönetimini de yapıyoruz. Esas sevdiğimiz konu da bu. Çalıştığımız işverenlerimiz genellikle daha kurumsal firmalar ama profesyonel teknik ekipleri olmayan firmalarla daha fazla çalışıyoruz. Teknik ekipleri olması bizim için bir sorun değil ama birçok firma bir teknik ekip bulundurmuyor, bu konuda bize güveniyorlar. Onlar adına, her şeyi onlar için en iyi şekilde düşünerek yapacağımızdan emin firmalarla karşılıklı güven ilişkisi içinde çalışmak bizim için de çok konforlu ve çok rahat oluyor. Şimdiye kadar çalıştığımızın firmaların büyük çoğunluğu böyle . 

Hiçbir zaman projesini yaptığımız bir işin uygulamasını da beraber yapalım, bir yandan da uygulamacı olalım gibi bir yöntemi asla ve asla seçmedik. Ben bunun etik bir problem olduğunu düşünüyorum. Çünkü ben projeyi yapıyorsam, uygulamayı da ben yaparsam, kim denetleyecek. Müşteri, teknik ekibi olan bir firma da değilse kim denetleyecek? Dolayısıyla ben projeyi yapacağım, müşteri adına da yapılan uygulamayı ve projemin doğruluğunu ve işlerin yolunda gittiğini denetleyeceğim ki her şey yerli yerinde olsun. Dolayısıyla bir işin projesini yapıyorsak asla uygulamasını yapmıyoruz. Böyle bir kesin kararımız var. Genel olarak da projeyi yaptığımız işlerde sadece projeyi kontrol etmekten çok proje yönetimini de beraber yapıyoruz. Bu tarafını da çok seviyoruz. Bizim için çok keyifli. 


Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :