“Osmanlı kenti, Bizans’ın mekansal organizasyonunu sürdürdü”

03 Mart 2011

Avrupa'daki Orta Çağ kent dokusu ile tek farkın, dini mekanlar ile bağlantılı avlular (enclos religieux) olduğunu söylüyorsunuz…

Evet, Osmanlı kenti söz konusu olduğunda… Ama bu mekansal organizasyonun da Bizans kentinden geldiğini düşünüyorum. Çünkü Osmanlı camileri gibi Bizans kiliseleri de doğrudan sokağa açılmaz, avluya bakar. Aslında bu kiliseler manastırların içinde yer alır. Manastırlar da, bir dizi yapı ve iç avludan meydana geldiğinden böyle bir kentsel açık alan ortaya çıkar. Dolayısıyla Osmanlı'daki külliye tipolojisinin de, bu sistemin varisi olduğunu söyleyebiliriz.

İstanbul kent dokusu ile ilgili iddiaların doğruluğunu ancak devam etmekte olan tarih araştırmaları gösterecektir. Şam, Halep ve Antakya, Antik kent dokusuna ait önemli izler taşıyan Doğu kentleri. Aynı durum neden İstanbul için de geçerli olmasın? Bence tek sorun, henüz kimsenin merak edip de çağdaş kent dokusunu incelememiş olmasından kaynaklanıyor. Çünkü bu kadar köklü bir geçmişe rağmen bugün ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş küçük yapılara rastlıyoruz. Doğal olarak, kent dokusunun o kadar eskilere dayanabileceği pek düşünülmüyor.

Bu konudaki mesleki araştırmaların eksikliği nedeniyle, genellikle tarihi metinleri referans alarak hareket ettiniz yanılmıyorsam.

Tarih kitaplarında bulabildiğiniz tek şey şu oluyor: 15. ve 16. yüzyıllarda hüküm süren padişahlar sipahilere toprak dağıtarak, bu alanların düzenlenmesini sağlıyor. Sipahiler, fethinden sonra İstanbul'un nüfusu 50 bine düştüğü için, boşalan alanlara Anadolu'dan ve Balkanlar'dan nüfus getiriyorlar. Böylelikle de yeni mahalleler yaratılıyor. Bu dönüşüm, parseller üzerinden okunabiliyor.

Söz konusu kentsel dokuların eski dokular olduğundan emin olmak için 19. yüzyıl planlarını ve 20. yüzyıl hava fotoğraflarını inceledim. Bu mahallelerin, 19. yüzyıldan önce varolan dokular olduğu düşünüldüğünde, bunların büyük olasılıkla 16.-17. yüzyıldan kalmış olmaları gerekiyor. 1850 yangını sonrasında yapılan kadastral çalışmalar sayesinde, Kumkapı ve Balat'ın bu duruma örnek teşkil ettiğini söyleyebiliyoruz. Bu mahallelerin yangın öncesinde de varolduğu düşünüldüğünde, dokunun birkaç yüzyıl boyunca aynı yapıda kaldığı söylenebilir. Batı kentlerinde de 19. yüzyıl planlarında varolan bir mahallenin, Orta Çağ'a dayandığını biliriz. Çünkü bu iki dönem arasında yeni yerleşimler olma olasılığı düşüktür. Öyle ki, 1850 öncesinde mevcut olan kentsel dokuların en azından fetih dönemine dayandığına kesin gözüyle bakılabilir.

 


Pierre Pinon ile
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :