Kitabınızda Topkapı Sarayı'nı bir "anti-anıt" olarak niteliyorsunuz. Bu tanımı biraz daha açabilir misiniz?
Bu ifadeyi ilk kez biz kullanmıyoruz. Pek çok askeri yapıyı içeren Topkapı Sarayı, daha ziyade taşlaşmış bir ordugahı andırıyor. Göçebe ordugah formu burada; köşkler, avlular ve revaklara dönüşüyor.
Peki anıt dediğimiz imgenin tek bir yapıdan oluşması şart mı?
Hayır, ama Topkapı, "saray"ın Batılı anlamı ile örtüşmüyor. Çünkü Batı'da saraydan bahsedildiği zaman bir yapı bloğuna işaret edilir. Osmanlılar da, Dolmabahçe Sarayı ile birlikte bu forma geçmişlerdir. Dolmabahçe'nin planı her ne kadar bitişik, sofalı evlerden oluşsa da terimin Batılı karşılığına uymaktadır. Öte yandan form olarak anıtsal mimariye geçilse de, yaşam tarzı anlamında 4 oda + 1 sofa sistemine devam edilmektedir.
Topkapı için gösterişten çok, ince bir zevkten söz edilebileceğini ifade ediyorsunuz aynı zamanda.
Evet, Topkapı Sarayı'nı oluşturan yapıların hepsi küçük, güzel, rafine yapılar. Ama tüm bunlar birbirinden ayrı noktalarda ve gizli bir şekilde konumlandırılmış. Oysa örneğin Versailles Şatosu'nun kente bakan devasa bir cephesi vardır. Ya da 14. Louis döneminde Louvre'a eklenen "La Colonnade du Louvre" özellikle kente bakacak şekilde tasarlanmıştır. Kent ve saray arasında yüz yüze bir ilişki yaratılması istenmiştir. Topkapı Sarayı'nda ise Doğu evlerindeki mahremiyet arayışına rastlanır. İç mekan lüks olsa bile dış mekanda ölçülü bir hava vardır.