The Thing | Gülcan Ay, Omar Etman, Karim Anwar, Sherif Tarabishy
İTÜ Mimarlık Bölümü lisans öğrencisi Gülcan Ay, Mısırlı öğrenciler ile birlikte geliştirdikleri 'The Thing' (Şey) adlı projelerinin gelişim sürecini şöyle özetliyor: "Atölyenin başlangıcında, hafta sonu, programı öğrenmeye çalıştık. Bilgiler biraz daha oturduktan sonra gruplar ve konular seçildi. Bizim konumuz ise 'soundmark/landmark' idi. Basit bir ifade ile bir ses kulesi tasarlamaya çalıştık. İlk aşamada Mısırlı arkadaşlara İstanbul ve Mecidiyeköy'le ilgili bilgi verdim. Nasıl bir alanda çalıştığımızı, burada kimlerin yaşadığını aktardım. Zaten kültür olarak bize oldukça yakınlar...
"Mecidiyeköy'ün çok kalabalık olduğunu, çok fazla sesin (trafik, insan yoğunluğu) bir arada olduğunu ve sokak kotunda çok fazla sese maruz kalındığını gördük. Tasarlayacağımız kulenin, bizi yaşamdan biraz soyutlayabileceğini, daha doğrusu sesi filtreleyerek kademe kademe bizi doğaya teslim edebileceğini öngördük. Sonra binayı farklı seviyelere ayırdık.
Bir kotta tamamen sokak seslerinin olduğu bir ortam olacaktı. Bir üst kotta biraz daha etrafı görebilecek, bazı yalıtılmış seslerle karşılaşacaktınız. Belki de birkaç caminin veya kilisenin sesi gelecekti. En üst kattaki seyir terasına çıktığınızda da, bütün şehre hakim olarak, sadece rüzgarın sesini dinleyecektiniz. Yani tamamen diğer seslerden arınmış olarak... Bunun için de kubbe gibi bir sistem önerdik. Eğer bu sesi barındıran bir kuleyse, dışarıdan gelen sesi içine aktarıp bununla farklı ortamlar oluşturabiliriz diye düşündük.
Bu ses kulesi aynı zamanda dışarıdan da fark edilebilecekti. Bir caminin nerede olduğunu bilmeseniz ama sesinden varlığını hissedersiniz. Bu kulenin de öyle olmasını istedik. Mesela Taksim'desiniz, bir anda kulenin sesini duyarak varlığından haberdar oluyorsunuz. Bugün Taksim'de duyuyorsunuz, iki hafta sonra Mecidiyeköy'de ya da başka bir yerde… Hissetmeniz için onu görmeniz gerekmiyor. Bu da aslında şehrin bize kattıklarını ortaya koyuyor. Şehirdeki birçok binayı görmezsiniz ama hissedersiniz. Burada asıl önemli olan da bu. Belki de bulunduğu yere göre çok fazla yüksek ama içinde sadece insanlar var. Giriş kotunda kafeler, yeme-içme alanları vs olabilir. Ama üst taraf sadece insanlara ve insanların birbirleriyle olan etkileşimlerine dahil oluyor."
Gülcan Ay'ın atölyeye ilişkin değerlendirmesi ise şu yönde:
"Çok etkili bir atölye çalışması olduğunu düşünüyorum. Özellikle ülkeler arasındaki bağlantıyı çok iyi sağlıyor. Başka ülkelerdeki insanların nasıl düşündüğünü çok iyi görebiliyorsunuz. Özellikle grup arkadaşlarımdan çok şey öğrendim. Kendi aramızda iş bölümü yaptık. Kimi yazılıma yöneldi kimi başka başlıklara. AA Visiting School'da kullanılan, biraz daha hayal etmeye dayalı bir program... Ürünü sonradan görmeye başlıyorsunuz. Belki biraz zor ama bence ortaya çıkan ürün çok farklı. 'Processing' ile ürettiğiniz bir tasarımı başka bir yöntemle üretemeyebilirsiniz. Ama tabi biraz emek istiyor, diğer programlardan çok farklı.
Yeni bir makine kullanmayı öğrendik, lazerle kesmeyi öğrendik. Sırf program öğrenmenin dışında, burada bulunmak, bütün gününüzü burada geçirmek bile çok farklı. Dışarı çıkınca bambaşka oluyorsunuz, buraya gelince bambaşka… Zaten bir haftanın sonunda ortaya çıkan ürünler de kendini belli ediyor. Ne kadar özel olduğunu…"