Calling’20’nin yayınlanan dokuzuncu bölümüne “Dijital Temsiliyet: London Festival of Architecture” başlığı altında MeMALondon Kurucusu Mert Eyiler ve ING Media Yardımcı Direktörü Serra Ataman konuk oldu.
Anylab Kurucusu Nurgül Yardım moderatörlüğünde canlı olarak yayınlanan “Dijital Temsiliyet: London Festival of Architecture” başlıklı Calling’20 söyleşilerinde; bu sene ertelenen ya da dijital platfromlar için gerçekleştirilen birçok önemli uluslararası tasarım ve mimarlık etkinliklerinin nasıl evrileceği, kentle bütünleşerek etkileşim ortamı yaratan Londra Mimarlık Festivali gibi buluşmaların dijital versiyonundan deneyim beklentileri ve yeni iletişim yollarının mimarlık kültürü üzerine etkileri konuşuldu.
MeMALondon Kurucusu Mert Eyiler ve ING Media Yardımcı Direktörü Serra Ataman’ın konuk olduğu söyleşiden bazı başlıklar:
Öncelikle Londra hikayenizi dinleyelim.
Serra Ataman: Bilkent İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı mezunuyum. Daha sonra ODTÜ’de Jale Erzen’den bir ders almıştım. Onun öğretme biçiminden çok etkilendim ve onunla olan sohbetlerimizden sonra Leeds Üniversitesi’nde master yapma konusu gündeme geldi, sonrasında Leeds’te buldum kendimi. Orada mimarinin kentsel dönüşümde katalizör etkisi üzerine çalıştım. Çokta planlı programlı olmasa da kendimi Londra’da buldum. Sonrasında mimariden “mimari iletişim” alanına kaydım, farklı ve ilginç bir disiplin. Keyifli bir şekilde de devam ediyor.
Mert Eyiler: Benim serüvenim şöyle; 40 Under 40 beni biraz oralara kadar tetikledi, yol yapmama sebep oldu, yola çıkmak için cesaret verdi. Yeni tanışıklıklar, yeni düşünceler, özellikle mimarlıkla-kendimle büyük öğrenmelerle geçti. Bunu Serra ile aralarda konuşuyoruz, ben ondan çok şey öğrendim ve hala öğrenmeye de devam ediyorum. İstanbul ve Londra arasından salınmak benim için besleyici, birisi birisinden daha değerli değil. Her ikisinin de birbirine çok ihtiyacı olduğunu gördüm. Bir de Londra gerçekten bir karnaval.
Pandemi süreciyle ilgili dikkatinizi neler çekti?
Serra Ataman: Korono günlerinde en çok dikkatimi çeken şey İstanbul’daki çok katlı yapılaşma -ki bu şu anda Londra’da da gerçekleşiyor. Çok daha az katlı konutların, balkonlu ve açık alanların ne kadar değerli olduğu fark ettik. Londra ve İstanbul’u birbirine benzetiyorum, hala eski yapıların yenilere tercih ediliyor olması gibi. Mahalle kültürünün önemi de ortaya çıktı.
Mert Eyiler: Bütün bu süreçte ölçekten bahsedebiliriz. Bütün bu sıkışıklığı; yaşamak, uyumak ve salınmak ile geçirdiğim yer bir tür metrekare oysa ihtiyaçlarınız bu tür dinamiklerle mekanı da dönüştürüyor. Bu mekan benim için 20’li yaşlarımda 40’lı yaşlarım arasındaki yaşam dilimine destek için vardı. Fark ettim ki şu düzlükte sıkıştık. Britanya kültüründe fiziksel gerçeklikle o gerçeklikten servis veren profil yani yaşamın kendisi en çok yeşille, toprakla ve en değerlisi başka türle ilişki kuruyor ve insan oluşuşu başka bir şey yaratıyor. Burada galiba o yaşayışın eksikliğini hissediyorum. Şehir sizi biraz daha kutular arasına kıldı. Uğur Bey’in “Şehir fiziksel gerçekliği de olabilen bir sosyalleşme”. Bunun hiçbirisi olamadı bu aralıkta.
(.....)
Çalışma kültürü diğer kültürel bütün oluşumları çokça etkiliyor. Londra Mimarlık Festivali Eylül’de yapılıyor ama belki farklı girdiler olacak. Aynı mahallede olan insanlar belki de kendi mahallelerinde küçük festivallerini yaratıyor olacaklar.
Serra Ataman: Bence şöyle bir değişme olacak. Bütün bu Londra genelindeki festivaller, kurumsal bünyeler, sponsorlukla işliyorlar, daha fazla insana ulaşmak istiyorlar... Aynı zamanda sektör için çok önemli bir network ağı da yaratan festivaller. Bizler bu şekilde tanıştık. Bu tip festivallerin sunduğu hizmet biraz değişmeye başlayacak açıkçası. İlk darbeyi alan Salone oldu, iptal edildi. Çok ciddi zarar tabi. Mart ayında yapılan MIPIM iptalini duyurdu. Bunlar, endüstri için dramatik durumlar. Organizatörler nasıl yaparız diye düşündüler, dijitale kaydırdılar ama networking elementini çekince elimizde ne kalıyor biraz bunlara da bakmamız gerekecek.
Londra Mimarlık Festivali sizin için ne ifade ediyor?
Mert Eyiler: Geçen sene “Boundry” temasıydı. Üzerine yoğunlaştığımız Göbeklitepe ve onun hisleri üzerinden konuştuk. Alper Derinboğaz, Dilek Öztürk, Ayşe Zeynep Aydemir ile birlikte güzel bir oturum açtık kapattık çokta verimli oldu. Neden bu işler oluyorun arkasında bir temsiliyet olarak tasarım, mimarlık, fiziksel gerçeklik şehirleri yaşanabilir, servis alıp verme konusunda verimli kılmaya çalışıyorlar. Her seferinde genç, diri, üretken, tartışan, yapan, yıkan, davet eden bir kalabalığın şehre sığması şehri gerçekten alt üst ediyor. En önemlisi de üretmeleri iççin gelişmekte olan ekiplere bir şans yan yana olma fırsatı sağlıyor. Festivallerde bunu yaşıyoruz. Bu senekiyle ilgili birkaç şeyle de söyledim aslında mimarizm’e verdiğim röportajda okuyabilirsiniz.
(.....)
Söyleşinin tamamını izlemek için tıklayın. Tüm Calling’20 söyleşilerine www.youtube.com/mimarizm adresinden ulaşabilirsiniz.