Katastrofik Megapol Döngüsüne İstanbul'dan Bakmak

mimarizm.com / Amber EROYAN / 18 Ocak 2013


"İstanbul'un yeni tariflenmelere ihtiyacı var"

Araştırmalarınıza 2010'da başladığınıza göre ‘Kabuk'un iki yıllık bir hazırlık sürecinin ürünü olduğu söylenebilir, değil mi?


Bu üçlemeye, 2010 ilkbaharında gerçekleşen bir atölye vesilesiyle başladım. Ardından iki sonbahar, bir ilkbahar olmak üzere yaklaşık 2,5 yılda tamamladım.


Ana yapısı itibariyle; bu sonsuz yapma, yıkma ve tekrar yapma döngüsünü İstanbul üzerinden anlatmaya çalışan, gelişmekte olan ülkelerin megapollerinde yaşanan kentleşme meselesine İstanbul eksenli bir bakış getiren bir çalışma…


İki buçuk yıllık sürecin ardından oldukça fazla malzeme birikmiş olmalı elinizde. Sergide ise toplam 10 fotoğraf yer alıyor. Bunların seçiminde ve sunulmasında nasıl bir yöntem izlediniz?


İstanbul tarih boyunca panoramik olarak tasvir edilmiş bir şehir; gravürler, ardından oryantalist fotoğraflar ile devam eden bir panoramik tasvir söz konusu. Ben de bugünkü alternatif İstanbul tasviri belki bunun üzerine kurulabilir mantığıyla hareket ettim.


Artık İstanbul'u kimlikleştirebileceğimiz noktaların Pera, Tarihi Yarımada, Kadıköy, Boğaz ile sınırlandırabileceğimiz yer olmadığını; kentin yeni tariflenmelere ihtiyacı olduğu mantığıyla, panorama imgesini de kullanarak, kentin periferisinde çekimler yapmaya başladım. Maksat, bütün o tarihsel geçmişi ve arka planı kullanarak buna alternatif bir öneri getirmekti.




Malum, panoramik manzara tek bir açıdan hareketle oluşturulur. Kabuk sergisindeki panorama ise, üç farklı parçadan ve periferinin üç ayrı noktasının toparlanmasından meydana geliyor. Dolayısıyla tek bir fotoğrafla çeperin üç ayrı noktasına ve üç ayrı konutlaşma tipine refere ediyorum. Bu anlamda, panoramanın kapsayıcılığına vurgu yapan ama aynı zamanda mekanı böldüğüm ve tekrar inşa ettiğim bir şeye dönüşüyor. Ufuk çizgisinin devam etmesinin ardındaki mantık da bu…


"Kent büyüdükçe yaralar da büyüyor"


Sergide yoğun bir yapılaşma ile birlikte kırsal dokunun ön planda olduğu karelere de rastlıyoruz. Örneğin, kompozisyonun yarısının yeşille kaplı olduğu bir kare var.


Memleket'ten gelen durum bu aslında; kentin kabuğunu yararak taşradan kente bakış… Kabuk kavramının buradaki metaforik anlamları da şunlar; periferinin kentin kabuğunu oluşturması ve aynı zamanda bütün bu kentsel yeniden inşa sürecinde kabuğun tekrar ve tekrar değişmesi... Yani kabuk bu bağlamda yaranın kabuğuna da atfediliyor. Yaranın kabuğu olan durum ise, kentsel yapılaşmanın kabuğu olarak niteleyebileceğimiz madenler. Bunlar İstanbul'un çok yakınında olan, hepimizin belki duyduğu, gördüğü veya hiç duymadığı, görmediği alanlar.


"Asıl vurgulamak istediğim olgu, 'yeni hayat inşası'"

Az önce bahsettiğim sürekli döngü burada başlıyor. Üçlemenin içerisinde oluşan helezonik izleklerden biri de bu. Kentin yapımı için gerekli malzemenin sağlandığı ve kent büyüdükçe yaranın da büyüdüğü bir durum söz konusu…



Bu daha işin en başı… Burada asıl vurgulamak istediğim, yapılan yeni hayat inşası. Yani insanların sosyal donatılardan uzak, ‘remote' (uzak) alanlarda birbirlerinden kopuk bir şekilde sosyal olarak tasnif edilişi ve böylece kamusal alanın ortadan kalkışıyla beraber oluşturulan yeni hayatlar. Bütün bu inşaat sürecinde dikkat ettiğim, üzerine gittiğim olgu bu aslında.


İlişkili Haberler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :