Herhangi bir kenti tanımak ve ruhunu kavramak için pek çok şeyin yanında, hiç kuşku yok ki "sesine" de kulak vermek gerek. Bir kent, bir sesle tanımlanabilir; bir ses, bir kenti temsil edebilir. Örneğin Las Vegas ya da Monte Carlo denilince, rulet masalarından yayılan tıkırtıyı, kumar makinelerinin inip kalkan kollarından çıkan homurtuyu duyar gibi olursunuz. İstanbul'u en iyi bir vapur düdüğü anlatabilir kanımca. Venedik, süzülüp giden gondolların yarattığı hışırtı demektir belki de çoğu sevdalısı için. Çan ya da ezan, kastanyet ya da akerdeon, sahildeki çakıl taşlarını sürükleyen ya da kayalara çarpan dalgaların, siren ya da tren sesinin de doğrudan doğruya bir kenti çağrıştırması pekâla mümkündür.
Yaklaşık üç yıldır yaşadığım Pekin için fazla düşünmeme gerek yok.... Çince söylenişiyle "Beijing" (Kuzey Başkent), "kentler ve sesler" ilişkisinde her şeyden önce "çekiç sesi" demek benim için. Yaz, ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde tüm Çin'de olduğu gibi Pekin'i de açık hava dans pistine çeviren "Uyumlu sosyalist toplum için dans eden" kalabalıklardan ve mahalle orkestlarından yayılan harika Çin ezgilerini bile ikinci sıraya iten, gece-gündüz devam eden bir tempoyla, tüm kentte egemenlik kuran bir ses bu. 2008 Olimpiyat Oyunları'na hazırlanan kentin dört yanındaki inşaat alanlarına girip çıkan kamyonların, vinçlerin, kazı makinelerinin gürültüsünün ötesinde, yine sayısız inşaattan yayılan ama çok daha ritmik, çok daha derin ve temsili bir ses... Philip Larkin bir şiirinde, "Başında bu geliyor bütün anladıklarımın / Yankılanan sesidir zaman / Ormanda bir baltanın..." demişti. Pekin'de yankılanan çekiç sesleri de inanın çok şey anlatıyor "Pekin'de zaman"a dair ve bu kentle ilgili anladıklarımın, bildiklerimin başında geliyor. Çin değişiyor, Pekin baştan aşağı değişiyor ve değişim işte bu sesle, çekiç sesiyle gerçekleşiyor.
Şantiye gibi bir yer!
Dokuz yıl önce Pekin'de iki hafta geçiren bir arkadaşım, "Şantiye gibi bir yer!" demişti. Bugün de aynen öyle... Bir yandan, dünyanın en sakin, en huzurlu, en stressiz ve insan faktörü de düşünüldüğünde en sevimli kentlerinden biri Pekin, bir yandan da müthiş bir devinim söz konusu. Olimpiyat oyunları için yapılan hazırlıklar, elbette ki belirgin bir yoğunluk kazandırmış durumda kentteki alt-üst oluş ve yeniden yapılanmaya ama her gün bir yenisi yıkılan eski blokların ve mahallelerin yerinde yükselen yeni inşaatlar, siteler, gökdelenlerle vb. birlikte ele alındığında, olimpiyatların sürecin yalnızca önemli bir parçası olduğu, bu görünümün en az 15-20 yıl daha süreceği, çekiç seslerinin uzunca bir süre daha duyulacağı rahatlıkla söylenebilir.
Olimpiyatlar için ilk kez 1993'te başvuruda bulunan Pekin, 2000 Olimpiyatları'nı iki oyla Sidney'e kaptırmış, ikinci başvurusunda ise 2008'in ev sahipliğini büyük oy fark farkıyla kazanmıştı. Pekin Belediyesi'nin her iki başvurusunda da verdiği en önemli taahhütlerden biri, "Kentin çehresini değiştirmek"ti. Deyim yerindeyse bir koyundan iki post çıkarıldı, Çin'in 1980'li yılların başından beri uyguladığı reform ve dışa açılma politikalarının gerekleri, modernleşme hamlelerinin zorunlulukları ve bunların sonuçları ile "olimpiyat kenti" olma hazırlıkları büyük bir uyum içinde bütünleştirildi.
Pekin'de kaybolmak zordur!
Yaklaşık 3 bin yıllık geçmişi bulunan ve 800 yıldır Çin'e başkentlik eden, günümüzdeki nüfusu 15 milyona (500 yıl önce de 700 binmiş) yaklaşan Pekin, hiçbir yokuşu bayırı olmayan, dümdüz bir kent. Tam ortasından geçen, doğudan batıya boydan boya uzanan bir bulvarla ikiye bölünüyor ve merkezi nokta kabul edilen Tiananmen Meydanı-Yasak Şehir'in etrafında dört yöne doğru alabildiğine düzenli biçimde yayılıp genişliyor. Tüm kent, çok ünlü ve büyük mü büyük üç dört parkın haricinde, irili ufaklı yüzlerce parkla dolu.
Pekin'de geniş kaldırımlarda yürürken, bisiklet yollarında pedal çevirirken, insan olduğunuzu hissedersiniz. Hiç gecekondu yoktur... Kentin geometrik düzeni nedeniyle, Pekin'in çok acemisiyseniz bile yön duygunuz biraz gelişmişse, kaybolma ihtimaliniz de sıfıra yakındır.
Bunlar, Pekin'in bir yanını, "çehresinin" bir yönünü oluşturmaktadır.
"Kent içindeki köy"
Diğer yanda ise tüm bu övgü cümlelerinden sonra açıkça söylemek gerekir ki, çok ciddi bazı alanlarda "altyapı" da hemen hemen yoktur, zaaflar ve çelişkiler kendini gösterir. Birkaçını sıralamak gerekirse...
Özellikle yaz aylarında hiç eksik olmayan yağmur, Çinli kent tasarımcıları ve bazı mimarların Pekin'i neden "kent içindeki köy" olarak tanımladıklarını anlamak için bol bol ipucu verir. Pek çok cadde ve sokak, adeta Sarı Nehir ya da Yangtze'ye dönüşür, bir saatlik şiddetli yağmur kanalizasyon sistemini iflas ettirir, tüm Pekin felç olur...
"Manzara", Çin'de çok önemli bir kavramdır ve Çin resim tarihinden de anlaşılabileceği gibi Çinliler, güzel manzaralara "Gör ve öl!" duygusuyla yaklaşabilir. Ancak Pekin'de görülebilecek bir manzara söz konusu değildir, olan da gökdelenlerin yanına sıkışmış tek katlı evlerden birkaç katlı apartmanlardan ibarettir. Bu "siluet", ister yukarıdan ister alttan bakın, her iki bakış açısından da rahatsızlık yaratmaktadır ve bu rahatsızlık tabii ki gökdelenlerin değil, diğerlerinin aleyhine giderilecektir..
Hızla zenginleşen Çinliler, bisikleti belli oranda bir kenara bırakıp "araba sevdası"na kapılmışlardır ama caddelerdeki yük, şimdiden taşınamaz hale gelmiş, trafik sıkışıklığı özellikle belirli saatlerde bezdirici boyuta ulaşmıştır...
Ve belki de en önemli sorun, Çinlileri "Çevreyle Dost Olimpiyat" sözü vermeye zorlayan, hava kirliliğidir. Her yıl Nisan ayının başında üç gün boyunca Moğolistan çöllerinden kopup gelen yoğun kum fırtınasının ötesinde, güneşin pırıl pırıl, gökyüzünün berrak olduğu, bulutların net görülebildiği gün sayısı bir yıl boyunca 30-40'ı geçmez. 2006'da tam 124 gün Pekin'deki havanın ciddi biçimde kirli olduğu resmi ağızlarca açıklanmıştır. Geri kalan 241 günün önemli bir bölümünde havanın "nispeten temiz" olduğunu da bizzat ben biliyorum (Pekin Olimpiyatları Organizasyon Komitesi Başkan Yardımcısı Wang Wei'nin 6 Ağustos 2007'de yaptığı basın toplantısında, oyunlar sırasında kentin havasının "bugünkünden çok daha temiz" olacağının garantisini verdiğini de yeri gelmişken belirtmeden geçmeyeyim.)
Hutong'lar giderek azalıyor
İşte, bütün bu olumsuzluklar da madalyonun diğer yüzünü oluşturuyor ve "kentin çehresini değiştirmek" çabasının başlıca hedefi haline geliyor.
Pekin Belediyesi Çevre Çalışmaları Yönetim Ofisi Başkanı, yani Pekin'in çehresini, çevresini ve altyapısını düzeltmekle görevli Lu Haijun, bu yılın başında yaptığı bir konuşmada, altyapı ve özellikle de çevre konusundaki çabalarının "olimpiyatlara renk katmanın çok ötesinde", kentteki olumsuzlukları kökten değiştirme yönünde, tüm Pekinlilerin ortak arzusunun ifadesi olduğunu belirtmişti. Belli başlı fabrikaların kent dışına ya da başka kentlere taşınma çalışmaları sürerken, Pekin'in tarihsel dokusuna ilişkin tartışmalar da eksik olmuyor. Lu Haijun aynı konuşmasında, dört tarafında odalar ve ortasında avlu bulunan geleneksel Pekin ev mimarisini temsil "Siheyuan"ların ve bu evlerin sıralandığı daracık sokaklardan oluşan geleneksel Çin mahalle yapısının alamet-i farikası niteliğindeki, gerçek birer tarihsel miras olan yüzlerce yıllık "Hutong"ların, artık çağa ayak uyduramadıklarını söylemiş, "geleneksel kültürü koruyarak" mutlaka çekidüzene kavuşturulmaları gerektiğini vurgulamıştı. Lu sözlerine, tanınmış yazar Shu Yiji'nin, "kent içindeki köyden kurtulma" planına Pekin'in klasik görünümünün kaybolacağı, geleneksel mimarinin yok olacağı kaygısıyla önceleri şiddetle karşı çıktığını ama yapılanları görünce desteklemeye başladığını eklemeyi de unutmadı!
Üç yıl önce Pekin'e ilk geldiğimde gezdiğim hutong'ların bazıları yıkıldı, yerlerinde şimdi dev alışveriş merkezleri, koca koca apartmanlar yükseliyor. Bazıları koruma altına alındı, restorasyon çalışmaları sürüyor. Dongcheng semtindeki, eskiden devlet ileri gelenlerinin oturduğu Juer Hutong gibi yenilenen bazıları, özellikle apartman-site yaşamı sürmek istemeyen yabancıların, zengin Çinlilerin gözdesi halinde, yüksek fiyatlarla kiraya veriliyor ya da satılıyor. Bazıları da şimdilik olduğu gibi yerinde duruyor.
1949'da, yani Çin Halk Cumhuriyeti kurulduğunda 4 bin civarında olduğu söylenen hutong'lardan bugün şu ya da şekilde yalnızca 300-400 tanesi ayakta. Birkaç yıl sonrası kaç tanesi kalır, bilinmez. "Müzelik" olarak saklanacak ya da doğrudan müzeye dönüştürülecek olanların dışında sıradan Çin vatandaşlarının oturduğu hutong'lara ancak kartpostallarda bakabileceğimiz günler çok uzak değil gibi görünüyor. 800 yıllık hutong'lar, son sekiz yılda, 80 yıldakinden çok daha fazla değişti ve balyoz sesleri en çok buralarda duyuluyor.
İmparatordan daha yüksekte...
Bugün hızla değişmekte olan Pekin, 20. yüzyıl Çin mimarlık ve şehircilik sanatının saygın temsilcileri, eserlerine kentin dört yanında rastlanan Liang Sicheng, Wu Liangyong, Zhang Kaiji, Yang Tingbao gibi ustaların imzalarını taşıyor büyük oranda. Onlar, hiç ama hiçbir şeyin imparator ve imparatora ait bir şeyden daha yüksekte olamayacağı-olmadığı bir kenti, (Pekin'de hiçbir doğal yükselti, tepe vb. bulunmamasının nedeni budur) "imparatordan çok daha yüksekte bulunan", Çin Halk Kahramanları Anıtı, Büyük Halk Sarayı, Pekin Tren Garı, Mao Zedung'un Mozolesi, Ulusal Kütüphane gibi yüzlerce yapıyla donatıp, yeniden tasarladılar, değiştirdiler. Aynı kent, şimdi yeni mimarlar tarafından yeniden tasarlanıyor, bir kez daha değişiyor. "Çekiç senfonisi" işte bunu anlatıyor.