Olimpik madalyalı mimarlık yarışmaları yıllar önce sona ermiş olsa da, Olimpiyat Oyunları denilince gözümüzün önüne hemen iddialı spor yapıları geliyor. Dünyanın en eski ve en büyük spor etkinliğini ağırlamak üzere rekabet eden kentler, "amatör ruh" düsturunu çoktan bir yana bıraktı bile...
Olimpiyat oyunları ile mimarlığın yol arkadaşlığı, 20. yüzyılın başlarında düzenlenmeye başlayan sanat yarışmaları ile resmi bir hal alır. 1912 - 1948 yılları arasında olimpik yarışlara eşlik eden mimarlık, resim, müzik, heykel ve edebiyat yarışmaları ile birlikte spor ve sanat, Antik Dönem'de olduğu gibi yeniden bir arada anılmaya başlar.
2 Nisan 1906 tarihli mektubunda, modern Olimpiyat Oyunları'nda sanat ve edebiyatın ne ölçüde ve ne şekilde yer alabileceğini sorgulayan Baron Pierre de Coubertin; "Olimpiya kentinin parlak zamanlarında güzel sanatların Olimpik Oyunlar ile ahenkli bir uyum içinde olduğunu" hatırlatarak, bu durumun yeniden gerçeğe dönüşmek üzere olduğunu muştular.
Baron Pierre de Coubertin'in Olimpik Oyunlar'ı eski canlılığına kavuşturması ise bundan yıllar öncesine dayanıyor. 1894 Haziran'ında modern anlamda ilk Olimpik Oyunlar oybirliğiyle onaylanıp, açılış töreni katılıma açık hale geldiğinde bu dönüşüm ilk meyvelerini vermeye başlamıştı.
Bedenin ve aklın kutlanması olarak nitelenebilecek olimpiyat ruhunu yeniden uyandırmak amacıyla yola koyulan Baron Coubertin, spora olduğu kadar resim, edebiyat ve mimarlığa eşit derecede yer veren global bir etkinlik planladı.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nden çeşitli pedagojik temaları mercek almasını isteyen Coubertin, eğitim ve bilimin entegrasyonunu tartışmaya açan ilk iki toplantının ardından tüm dikkatini sanata yöneltti. Paris Comédie Française binasında gerçekleşen 1906 tarihli kongrenin konusu yine bu doğrultuda "Güzel Sanatların Olimpiyat Oyunlarına ve Gündelik Hayata Dahil Edilmesi" olarak belirlendi.
1924 Olimpiyatları için hazırlanan sanat yarışmaları ilanı
Spor ile sanatın birlikteliğini Olimpiyat Oyunları'nın ötesine taşımayı hedefleyen Coubertin vizyonu, spor etkinliklerinin yanında çeşitli sanat yarışmaları düzenlemeyi öngörüyordu. Ödüller; mimarlık, heykel, resim, müzik ve edebiyat olmak üzere 5 dalda dağıtılacaktı.
Daha önce herhangi bir yerde yayımlanmamış, sergilenmemiş ya da sahnelenmemiş eserlerin uluslararası jürinin beğenisine sunulduğu bu yarışmalar, sporla doğrudan ve anlamlı bir bağ kuran sanat ürünlerini ödüllendiriyordu.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından 1910 yılında düzenlenen ilk mimarlık yarışmasında katılımcılardan, modern bir Olimpiya kenti tasarlamaları istendi. Paris Mimarlık Okulu denetiminde gerçekleşen ve 1912'de revize edilen yarışmanın sonucunda, İsviçreli mimarlar Eugène-Edouard Monod ve Alphonse Laverrière, modern stadyum projeleri ile mimarlık dalındaki ilk Olimpik altın madalyaya değer görüldü.
1928-1948 tarihleri arasında düzenlenen Olimpik sanat yarışmaları ve sergilerinin katalogları
Oyunlar süresince, diğer sanat dallarına ait eserlerle birlikte Olimpiyatlar'a ev sahipliği yapan kentteki bir müzede sergilenen ödüllü mimarlık projeleri, spor okullarından parklara ve kayak pistlerine varıncaya dek geniş bir yelpazeye yayılıyordu.
Guglielmo Giuliano'nun, 1936 Berlin Olimpiyatları yarışmasına sunduğu zaman tutma pavyonu.
Yarışmaların genel formatı 1928 Amsterdam Olimpiyatları'na dek aynen devam etti. Bu tarihten itibaren mimarlık yarışmaları; mimari tasarım ve şehir planlama olmak üzere iki alt kategoriye ayrıldı. Bunun yanında önceki üç dönem boyunca sadece fikir aşamasındaki projelerin ödüllendirildiği yarışmada, ilk kez gerçekleştirilmiş bir proje Olimpik madalyayla onurlandırıldı. Amsterdam'daki spor etkinliklerinin büyük bölümüne ev sahipliği yapan Jan Wils imzalı Olimpik Stadyum projesi 1928 altın madalyasının sahibi oldu.
Jan Wils'e 1928 altın madalyasını kazandıran Amsterdam Olimpik Stadyumu
1928 aynı zamanda, yarışmaya katılan sanatçıların eserlerini satma hakkı kazandıkları yıl oldu. Aslında bu, Baron Pierre de Coubertin'in, modern Oyunlar'a ilişkin vizyonunda önemi bir yer teşkil eden "amatör ruh" ile çelişen bir karardı. Öyle ki, Olimpik madalya ile ödüllendirilen mimarlık yarışmaları, 1948 Londra Olimpiyatları ile birlikte son buldu.
1924 Paris Olimpiyatları için hazırlanan mimarlık yarışmasının şartnamesi
Olimpik madalyalı mimarlık yarışmaları yıllar önce sona ermiş olsa da, Olimpiyat Oyunları denilince gözümüzün önüne hemen iddialı spor yapıları geliyor. Dünyanın en eski ve en büyük spor etkinliğini ağırlamak üzere rekabet eden kentler, "amatör ruh" düsturunu çoktan bir yana bıraktı bile...
Kentler arası rekabetin zirve yaptığı bir dönemde, kazanılacak herhangi bir madalya olmasa da Olimpik bir strüktüre imza atmak için kıyasıya bir mimarlık yarışı yaşanmaya devam ediyor. Güncel mimarlık üretiminin uluslararası vitrini konumundaki Olimpiyat Oyunları, bedenin yanında aklı da kutlamak gerektiğini hatırlatan Coubertin'e gizli bir saygı duruşu niteliğinde adeta...
Bu yazı, Julia van den Hout'un Domus'ta yayımlanan makalesinden derlenmiştir.