Sulukuleliler, elbette daha iyi koşullarda ama, ait oldukları yerde; Sulukule'de yaşamak istiyorlar. Dünya üzerindeki en eski Roman yerleşimi olan Sulukule'ye yıkım makineleri yirmi küsur kez girmiş olsa da Sulukule'de korku, umut ve direnç bir arada...
"En çok İstanbulludan bile daha çok İstanbulluyuz" diyen Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği Başkanı Şükrü Pündük ile Sulukulelilerin durumunu ve proje hakkındaki düşüncelerini ve isteklerini konuştuk.
Sulukuleliler ne istiyor?
Sulukuleliler, Sulukule'de yaşamak, kültürlerini devam ettirmek istiyorlar. Biz, burada yapılacak bir kentsel yenilemeye karşı değiliz; biz uygulanmak istenen bu projeye karşıyız. Biz de buraların iyileştirilmesini, evlerin elden geçirilmesini, harabe halindeki evlerin aynı şekilde yeniden yapılmasını, eğlence merkezlerinin daha denetimli bir biçimde tekrar açılmasını istiyoruz. Eğlence merkezleri yeniden açılsın ki, bize iş imkanı doğsun. Kazandığımız parayla da evlerimizin yenilenmesi sırasında oluşan borçlarımızı ödeyebilelim. Fatih'in ekonomisine katkıda bulunalım.
Şu anda Sulukuleliler ne durumda? Nasıl geçiniyorlar?
Müzisyenlik yaparak geçinmeye çalışanlar var. Taksim'e ekstralara gidiyorlar. Bazıları işportacılık yapıyor. Belediye'de çöpçü olarak çalışanlar var. Hiçbir şekilde geliri olmayıp, mahallelinin desteğiyle karnını doyuran da var. Sulukule'du durumu iyi olanların maaşı bile 300-500 YTL arasında. 200 YTL'nin altında geliri olanlar da var. Sulukuleliler dayanışmayla ayakta durmaya çalışıyor. Sulukule'deki evler avlu sistemiyle yapılmış. Örneğin 100 metrekarelik avluda dört tane ev var; evlerden birinde mal sahibi, birinde oğlu, birinde kızı diğerinde de bir akrabası yaşıyor.
Bu dört aile, az gelirle hayatlarını devam ettirmek zorunda olduğundan dayanışma içindeler. Birinin eksiğini diğeri tamamlıyor. Tuzu olmayan kardeşinden, soğanı olmayan dayısından alıyor.
Bir Sulukuleli olarak, belediyenin kiracılara önerdiği anlaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sulukulelilerin hepsi mağdur aslında ama, en çok mağduriyet yaşayanlar kiracılar. Belediye, sanki kiracılara imkan sağlamış gibi gösteriliyor, "Kira bedeli ödermiş gibi ev sahibi olacaksınız" deniliyor. Nerede? Taşoluk'ta, 40 km uzakta. Bırakın kirayı, borcu, siz bedava ev verseniz bile bu insanların eşyalarını o evlere taşıyacak paraları yok!
Evet, evler çok güzel. Ama, evlerin bulunduğu yer kötü. Bu, şununla aynı şey; size son model bir jeep veriyorlar fakat bırakın siz o jeepin vergisini ödemeyi, deposunu bile dolduramıyorsunuz!
Ben o evlerle oturamadıktan, ulaşımımı sağlayamadıktan, kendi kültürümü rahatça yaşatamadıktan sonra ben ne yapayım lüks daireyi?
Çiftçiye merdivenli ev vermek gibi bu. O çiftti mahsulünü deposuna nasıl koyacak, traktörünü nasıl çekecek, hayvanını merdivenden nasıl çıkaracak? Çiftçinin hayatını sürdürebilmesi için tek katlı, avlusu, damı olan bir ev vermelisiniz.
Sulukule kentsel yenileme projesi sosyal proje değil. Eğer öyle olsaydı; Sulukulelilerin isteklerine, kültürlerine, sürdürdükleri yaşama göre ev yaparlar, bizi Taşoluk'a göndermezlerdi.
Peki, belediye mal sahiplerine nasıl bir anlaşma öneriyor?
Ben mal sahibiyim. Üzerinde 3 ev, bir dükkan olmak üzere 228 metrekare yerim var. Belediye bana Sulukule'den bir ev bir dükkan, Çekmece taraflarından da iki ev öneriyor. Bu evleri elbette bana bedavaya vermeyecek. Benden aldığı yeri 100 milyara sayacak diyelim. Geri kalan borç da 150 milyar olsun. Kabul edersem 150 milyar parayı 15 yılda ödemem isteniyor. TOKİ ile bankaya gideceğiz, TOKİ yüzde 20 kazançla parasını alacak, aradan çekilecek. Ben banka ile sözleşme yapacağım. Eğer, üç ay üst üste senedimi ödeyemezsem eve haciz gelecek, evi alacaklar. Zaten, bu ekonomik sıkıntı içindeyken bu borcu ödeyemem ki!Ayrıca benim buradaki üç evime ve bir dükkanıma karşılık yine buradan üç ev bir dükkan vermek zorundalar. Hem hakkımı alıyorlar, hem de beni borçlandırıyorlar.
Peki, proje uygulamaya konduktan sonra ne olacak?
İnsanlar Taşoluk'ta yaşayamayacakları için oradaki evleri, iyi bir pazarlıkla 50 küsur milyara satıp, Sulukule'ye yakın yerlerden, mesela Fatih'ten ev kiralayacaklar. Ellerindeki para ile de hem bankaya olan borçlarını hem de kiralarını ödemeye çalışacaklar ama, iyi bir ihtimalle bir yıl sonra paraları bitecek. İnsanlar kiralarını ödeyemeyecek, sokakta kalacaklar. Gelecekler sur dibine çadırlarını kuracaklar, barakalarını yapacaklar. Bir gün biri, diğer bir gün öteki gelecek. Belediye de bunlarla uğraşmak zorunda kalacak. O zaman belediye, hükümet yanlış yaptığını anlayacak.
Projenin, roman kültürünü yok etmeye yönelik olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu proje, bence asimilasyon projesi. Sulukulelileri, Sulukule'den 40 km uzağa gönderen bir proje ancak bir asimilasyon projesi olabilir çünkü.
Ayrımcı bir anlayışla hazırlanmış. Belediye Meclisi'nde bizim için "onlar fuhuş için yaratılmışlardır" diyorlar, TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar bize "esmer vatandaşlar". Böyle şey olabilir mi? Biz bunları kabul etmiyoruz!
İçkinin, müziğin, dansın haram olduğunu düşündükleri için kültürümüzü yok etmeye çalışıyorlar. Ayrıca, Sulukule deprem bölgesi olmadığı için Sulukule'yi bizim elimizden alıp, Sulukule'ye elit tabakayı yerleştirmeye çalışıyorlar.Biz 600 yıldır burada yaşıyoruz. En çok İstanbulludan bile daha İstanbulluyuz.
Derdiğiniz anlatmak için Avrupa Parlamentosu'na ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na gittiniz. Sonuç ne oldu?
Avrupa Parlamentosu'nun bir yaptırımı yok ama biz sesimizi duyurmak için Brüksel'e gidip Sulukuleyi ve Sulukule'deki yaşamı anlattık.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, AKP Milletvekili Zafer Üskül'e ise semtimizden gitmek istemediğimizi ifade ettiğimiz 80 tane dilekçe yazdık. Belli ki, Zafer Üskül bizim dilekçelerimizi hiç okumadan bizi davet etmiş. Meclis'e gittiğimiz zaman Fatih Belediye Başkanı'nın, projeyi yapan Aartı şirketinin sorumlusunun, yeni kurulan Haticesultan ve Neslişahsultan Derneği'nden temsilcilerin ve Amasyalılar Derneği Başkanı'nın da orada olduğunu gördük. Bizim 2005 yılından beri verdiğimiz mücadelede bu adamlar hiç yoktular. Şimdi nereden çıktılar? Amasyalılar Derneği'nin ne alakası var? Projeyi yapan adamın komisyonda ne işi var?
Şikayetlerimizi anlatmak için 25 milletvekilinden oluşan İnsan Hakları Komisyonu'na girdik. Komisyon odasının duvarındaki plazma gözüme takıldı; üzerinde Fatih Belediyesi'nin logosu vardı! İnsan Hakları Komisyonu'nda Fatih Belediyesi'nin logosunun ne işi var? Fatih Belediye Başkanı'nın orada ne işi var? Ben Fatih Belediye Başkanı'nda şikayetçiyim; şikayetimi onun yanında nasıl dile getireceğim? O logoyu orada gördükten sonra zaten benim içimden bırakın derdimi anlatmayı, konuşmak dahi gelmedi.
Zaten, Zafer Üskül de ilk sözü Haticesultan ve Neslişahsultan Derneği Başkanı'na verdi. Dernek Başkanı, Sulukulelilerin aslında medrese kültüründen geldiğini ve burada tekrar külliyelerin, medreselerin açılmasını istediklerini söyledi. Buna karşı çıktığımızda ise diğer AKP'li milletvekilleri, herkesin dinini özgürce yaşaması gerektiğini savundu. Bir bizim derdimize bakın, bir de onların derdine bakın...
İnsan Hakları Komisyonu'na haklarımızı savunmak için gittik, hiçbir şey söyleyemeden geri geldik.