Önceki görüşmemizde 600'ün üzerinde proje yaptığınızı ve bunların %30-35'inin düzeltme projeleri olduğunu söylemiştiniz.
Doğru, bu konu, üniversitelerde PR konusunda örnek vaka etüdü olarak çalışılabilir. Herhalde hiçbir yerde, piyasada böyle bir durum var diye bunun eğitimi verilmiyordur. Tabii bu işlerin peşinde koşmuyoruz ama canı yananlar gelip, bize bu problemleri, durumları rapor et diyorlar. Rapor ettiğimizde zaten durum ortaya çıkıyor. Çözümünü sorduklarında ise, kalıcı çözüm budur, geçici çözüm budur, bunun sebepleri ve yan etkileri bunlardır diye gösteriyoruz. Yani derdi olanın önüne bir anda her şeyi açıveriyoruz.
Genelde yanlış hangi noktada yapılıyor?
Hataların %70-80'i, tasarım süreci içinde yer alan oyuncuların birbirleriyle sağlıklı konuşamaması, o sürecin yeterli zamanı alamaması, proje çakıştırmalarının, simülasyonların yapılmamasından kaynaklanıyor. Türk şirketleri, Türk insanı inşaat konusunda başarılı ama planlama konusunda aynı seviyede başarılı değil. Planlamanın içerisinde tasarım planlaması da var, yapım planlaması da var. Bu sürelerdeki hatalarımızı, eksiklerimizi Türk hızıyla ya da pratikliği ile süreçte kapatmaya çalışıyoruz. Oysa bir projenin bütçesini, süresini, kalitesini baştan belirleyebilmek için planlama sürecinde her şeyi görmeniz lazım. Hataların bir kısmı da işverenle tasarımcının yanlış eşleşmesinden oluyor. Benim çalışabileceğim mantalitede müşteri kitlesi var, hiç yanından geçmemem gereken müşteri kitlesi var. "Evimi 2,5 senede dekore edeceğim, her yeri gezmek istiyorum, 3 kere yıkıp 4 kez yeniden yapacağım" derseniz biz en yanlış adres olabiliriz. Niye paranızı boşa harcıyorsunuz diye eleştiri getirebilirim. Aslında bunu eleştirmiyorum, bunun oyuncusu farklı, biz o oyuncu değiliz. Dolayısıyla söylediğiniz %35 geri dönüşün büyük kısmında bu eşleşme hatası var. Çünkü herkes işi almak istiyor ama seçimi kendi profillerine bakarak yapmaları lazım.
Daha çok maliyet ve süreler ön planda tutuluyor.
Maalesef ama maliyet dışında dostluklar ve başka ilişkiler de var. Biz bugüne kadar yaptığımız projeleri, hep tamamladığımız diğer referanslarımız sayesinde aldık. Biz sürecin sonunda, projeyi bitirdiğimizde işverenlerimiz ile dost oluyoruz. Üçüncü bir sebep de Türkiye'de olmayacak işlerin istenmesi. Bu tür teklifler önümüze geldiği zaman bu olmazları ispat ederek söylüyoruz. Az önce Eren Holding'i konuşuyorduk, mesela içimizde restoran yapan bir grup var, Eren Holding'in personel yemekhanesi bir sürü restoranın üstünde bir tasarımla çözüldü. Revir katını hastanelerle ilgilenen ekibimiz yaptı. Ofisleri yaparken akustikle ilgili 40 sayfa rapor çıkardık. Konferans salonunu, hiçbir elektronik sisteme gerek olmadan 120 kişiye normal ses seviyesiyle konuşma yapılabilecek şekilde düzenledik. Bitirdiğimiz örnekler arttığı, insanlar bu yönde talepte bulunmaya başladığı için artık bunları projelerin içine daha rahat katabiliyoruz. Yapıldıktan sonra şikayet alan, yıkılmak zorunda olan, bozulan, performans gösteremeyen, ölü bir projemiz yok. Bu da bizim sürecin içinde istenileni doğru anlayıp, ona uygun şeyler yaptığımızı gösteriyor. En iyi tasarımı biz yapıyoruz diyemem ama en uygun ve faydalı tasarımı yapan mimarlık ofislerinden biriyiz. 600 bin metrekarelik alışveriş merkezine gidip yemek katında beşinci dakikada nefessizlikten daralıyorsam orası benim için tamamlanmış bir proje değildir. Binalar bizim gibi yaşayan organizmalar. Bunların ayakta kalabilmesi ve içinde yaşayanları bir noktaya götürmesi için sürecin her noktasının çözümlenmiş olması lazım. En düşük bütçe ile sonuç alırım mantığının çok görüldüğü bir coğrafyadayız. Biz herkese şeffaf olmak lazım diyoruz. Müşterilerle bağımız olmadığı gibi, herhangi bir malzeme/hizmet firmasıyla da bağımız yok. Bizim için önemli olan çözüm, o çözümü getiren herkes oyunun içindedir.
Bir üretici ile bir araya gelerek proje bazlı geliştirdiğiniz malzemeler oldu mu?
Yapı Fuarı İstanbul için 3-4 yıldır tasarımlar yapıyoruz. Tasarım koordinatörümüz Y.Mimar Atıl Beçin bu tip ölçekleri çok seviyor. En son Autoshow'da, bir ajans ile birlikte bir otomobil firmasının standını gerçekleştirdik. Diğer tüm standlar otomobilleri getirip yerleştirmiş, bir tek bizim stand farklı bir mantıkta tasarlanmıştı. Dolayısıyla daha tecrübesiz olduğumuz zamanlardaki bunu çizsem yapılır mı endişesi artık yok. İstediğimiz her türlü zor detayı gerçekleştirme kudretimiz var. Bunun kullanıcı için gerçekten doğru olup olmadığını etüt eden noktaya geldik.
Biraz da aldığınız işletme eğitiminin etkisi olmalı...
O da benim takıntılı tarafım diyelim. Bir sene sonra müşteriye gidip kahve içtiğimde "şunu şöyle yapmasaydık" derse başımdan aşağı kaynar sular boşalır. "Duvarı beyaza değil maviye boyasaydık" diyebilir ama "böyle bir workstation grubuyla çalışmışız halbuki tekli masa lazımmış" denildiğinde, biz onları hiç dinlememişiz durumu oluşuyor. Geçen gün bir müşterim "Siz projenin içinde bizi kursa sokuyorsunuz" dedi. Bir patent firmasına proje yapıyoruz, tek bir proje diye girdik şimdi tüm süreç için el sıkışmak üzereyiz. Bir fotoğraf müzesi yapıyorlar, onun yanında restoran, öğrenciler için eğitim yeri ve atölyeler olacak. Süreci aynen size anlattığım gibi anlatıyorum. Firmanın sahibi olan hukukçu işverenimiz "Bana bunları anlatmadan da projeyi verebilirsin" dedi. "Sürece beraber karar veriyoruz. Bunun niye böyle olduğunu söylemeden, ben bunu böyle çizdim diyerek sizi ikna edemem. Burayı işletecek ve kullanacak olan sizsiniz." dedim. Bir McDonald's yaptığınızda oranın operasyonu bellidir. Dünyada 1,5 saat içinde öğrenme seviyesi orta kategoride birisini oraya koyduğunuzda o hamburger önünüze aynı şekilde gelir, ayrıca bir şey katmanız gerekmez. Bizim yaptığımız projelerin hiçbiri öyle değil. Şu anda Bomonti Kültür Merkezi'nin projesini yapıyoruz. İçindeki bir restoranda özel bir detay talep edildi. Tarihi bir binanın içinde her detay doğru şekilde tasarlanmalı. Ama böyle işleri sevdiğimiz için bu yolda devam ediyoruz. Tabii bu projelerdeki başarının ya da genel memnuniyetin önemli faktörlerden biri, işverenin katılımı, kendi katılmıyorsa da birine yetkiyi vermesi. O konuda duruşumuz çok net. Bana bir hastane yap deyip, üç ay sonra görüşelim dersiniz, iş bittiğinde size o anahtarı veririz ama kendi bildiğimiz kültürle yaparız. Ya da başhekiminizi, doktorunuzu, hastabakıcınızı, karşımıza getirirsiniz ve o süreci de alır yönetiriz.
Eskiden bu kadar uzmanlaşma yokken süreç de belki bu kadar karmaşık değildi…
Bence bu tamamen bakış açısıyla ilgili. Dünyanın en büyük kombi kazan üreticilerinden Vaillant ile çalışıyoruz. Kurtköy'de güzel bir binaları var. Öyle bir şirkete gittiğinizde her departmandan bir kişi karşınıza oturuyor, firmada bu paylaşım ve sistem disiplini mevcut. Ama örneğin bir estetik polikliniği yaptığınızda, hayatı boyunca ameliyat yapmış, hekimlikle ilgili işletmesel taraf dışında, mekân anlamında organizasyon hakkında üst seviye bilgisi olmayan bir işverenle çalışıyorsunuz. O zaman da o kliniğin bir departmanı gibi soruları işverenin önüne getirip, cevaplayabileceği başlıkların cevabını alıp, diğerlerinde cevap budur, kabul ediyor musun diye anlatmak lazım. Bizim standart mimari ofisten ayrıldığımız nokta bu. Aramızda, bir tüp bebek merkezini ya da genetik merkezi bize sormadan çizecek mimar arkadaşımız var. Bu konuda birçok proje yaptığı için tüm uluslararası standartları ve yönetmelikleri biliyor.