Osmanlı da kahvehaneler kabul görür ve hızla yayılır yayılmasına ama Salah Birsel'in "Kahveler Kitabı"na göre, halkın kahvelere akın etmesi imamları, müezzinleri ve ikiyüzlü sofuları çileden çıkarır. Bunların "Halk kahvelere alıştı, mescitlere kimse gitmez oldu" demeye başlamaları üzerine din bilginleri de "Kahveler kötülük ocağıdır, meyhaneye gitmek oraya gitmekten iyidir" şeklinde dersler vermeye başlarlar.Bunların kopardığı patırtı o kadar yayılır ki, Şeyhülislam Ebussuut Efendi -Kur'anda kahve ile ilgili tek kelime olmadığı halde- kömürleşme derecesinde kavrulan her şeyi yasaklayan bir fetva verir ve kahve çuvallarını denize döktürür.
Ama padişah onaylamadığı için fetva, halk üzerinde pek de etkili olmaz. Halk yine kahvelere gizli gizli gitmeye devam eder. Fakat bazılarının, kahvelerin "fesat yatağı" olduğunu söylemeye devam etmesi üzerine II. Murat kahveler kapatılır ve kahve içmek yasaklanır.
III. Sultan Murat çağından sonra kimse yasak dinlemez olur. Hal böyle olunca din bilginleri arasında yeni tartışmalar başlar. Bazı din bilginleri kahve tanelerinin kömürleşmeden kavrulabileceğini öne sürer. Şeyhülislam Bostanzade Memet Efendi'nin (1539-1605) yeni fetvası üzerine III. Murat kahve yasağını kaldırır.
Her ne kadar I. Ahmed Dönemi'nde ve 1633 yılındaki büyük İstanbul yangınına neden oldukları gerekçesiyle IV. Murat zamanında tekrar yasaklansa da kahvehaneler Burçak Evren'in "Eski İstanbul'da Kahvehaneler" adlı kitabına göre, 16. yüzyıldan itibaren yaygınlaşarak gündelik yaşama sosyo - kültürel açıdan büyük katkıları bulunan mekanlar haline geldi.
Ekrem Işın'ın demesine göre ise Batı dünyasında özellikle Katolik Dünyası'nda kahve Papa tarafından Müslüman içeceği olduğu için yasaklanır.