Kapitalizmin Kahvesi

18 Eylül 2007

 

Yıllar yılı kahve falına bakıp geleceği görenler, hiç "kahve ve kahvehaneler niyetine" fal bakmamışlar mı, bakmışlar da bunların uğrayacağı değişimi görememişler mi yoksa görmüşler de söylememişler mi bilinmez. Bilinmez ya, aslında bu değişimi görmek için kahve falına da bakmak gerekmez... Ama ille kahve falından görmek icap ederse, gün gelir biliciler fincanlardan hiçbir şey okuyamaz olurlar... Bu da kendilerinin de içinde bulunduğu kocaman bir kültürün yok olmaya yüz tutması anlamına gelir...

"'Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır' diyen alçakgönüllü kültürümüz, "Ne kadar çok para o kadar çok hizmet" diyen kapitalizmin fındık aromalı, latteli saldırıları karşısında daha ne kadar ayakta kalabilecek?" sorusunun yanıtı çok derinlerde değil. Kahvelerimize ekstra para vererek eklettiğimiz her aromanın, kahvelerimizi tatlandırdığı (!) kadar kültürümüzü tatlandırmadığı aşikar. Hızlı bir biçimde yapıldığı için şu koşuşturmacadan ibaret olan yaşamımızda cezbedici bir unsur olarak karşımıza çıkan ‘şipşak kahveler', aslında hiç de masum değiller! ‘Geleneksel tatlar' adı altında keyifle yudumladığımız bu içecekler,  yok edilen kültürümüzün küllerinden yeni kazançlar elde etmenin tatlı bir çeşidi sadece...

Tahta iskemlede yada sedirde içilen acı bir kahveyi, rahat görünen koltuklara tercih edenlerin sayısı maalesef  bu kadar azalmışken, bırakalım eski kahve mimarisini, kendine özgü hiçbir niteliği olmayan bu mekanların dolup taşması kültürümüz açısından tehlike çanlarından başka nedir ki? Doğu'nun misafirperverliğini kullanmaya çalışıp beceremeyen, misafirperverlikleri "hoşgeldiniz"den öte gidemeyen bu tarz kafelerin yaşamımıza bu denli yerleşmesini, uluslararası tekellerin yaşam biçimlerini bize dayatmalarının sadece küçük (kim bilir belki de büyük) bir aracı olarak açıklamaktan başka seçenek var mı?


Kahveden kahvehaneye
Bugünün Kahveleri
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :