Kahve, Yemenli bir derviş tarafından bulunur Katip Çelebi'ye göre. Hatta kahvenin, şeyhlerin ve sufilerin arasında kısa zamanda yaygınlaşmasının nedenini de "şehvet kesici özelliği" olarak açıklar Katip Çelebi.
Tarihçi Ahmet Efendi ise kahvenin dervişler tarafından bulunduğu konusunda hemfikirdir Katip Çelebi'yle. O, sadece daha detaylı anlatır kahvenin keşfini. Ahmet Efendi'nin demesine göre 1258 yılında Arabistan'da Şazeli dergahından bir derviş bulur kahveyi.
Dergahından kovulan bu derviş, Kuh-ı Esvab'a sürülür. Kuş uçmaz, kervan geçmez bu yerde bitkin bir halde dolaşır durur. Açtır, susuzdur. Yemek için de çok alternatifi yoktur aslında.
Çünkü, bölge çekirdekli bir bitki tarafından boydan boya kaplanmıştır. Yediği bu küçük
meyveler önce biraz ağzını bursa da, meyvelerin tadını beğenir derviş. Üç gün boyunca sadece bu meyveleri yer.
Her derde deva; kahve!
Bu arada dervişin, kovulmasından rahatsız olan bir grup başka derviş, bizim dervişi aramaya çıkar. Günler sonra bizimkini bulmasına bulurlar ama, bizim derviş pislikten uyuza yakalanmıştır. Çölün ortasında yapacak bir şey olmadığından mı yoksa, gerçekten bu çekirdeklerin suyunun hastalıklara iyi geleceğini düşündüklerinden mi bilinmez, çekirdekleri yanlarındaki suyla kaynatıp içirirler bizim dervişe. Kokusu enfes olan bu sıvıyı kendileri de içmemezlik etmezler tabi. Çölde kahve içerek geçen sekiz günün sonunda bizim dervişin kaşıntısı tamamen geçer. Şifa niyetine içtiği bu sıvı dervişi iyileştirir; öyle düşünürler.
Onlar Yemen'e varmadan önce "şifalı sıvı"nın kerameti varır. Şifalı suyun tarifi kulaktan kulağa yayılır. Herkes, bu mucizevi bitkinin çekirdeklerini toplayıp, hastalara içirmeye başlar. Böylece kahve, şifalı bir içecek olarak yaygınlaşır.
Bilinen en eski hikaye
Kahve ile ilgili en eski hikaye ise 17. yüzyılda Sorborne'de İlahiyat Profesörü olan Antonius Nairone tarafından derlenen, 850 yılında Yemen'de yaşamış Kaldi isimli bir keçi çobanına ait.
Kaldi'nin keçileri bir gece aniden koşup oynamaya başlarlar. Gözleri kıpkırmızı olmuştur. Kaldi, bir türlü keçileri neyin bu hale getirdiğini çözemez. Akıl almak için tekkesine gidip, durumu dervişlere anlatır. Dervişler keçileri takip etmek gerektiğini söylerler. Keçilerin koruluğun birinin içinde boyları 1,8 metre ile 3,5 metre arasında çalılara benzeyen bitkileri yediklerini görürler.
Bitkilerin ne olduğunu anlamak için biraz yanlarına alıp tekkeye geri dönerler. Devişler , tekkede çiçeği incelerken içindeki sert çekirdekleri meyveleri fark ederler.
Derken, nasıl oldu bilinmez, dervişlerden biri bu çekirdeklerin üzerine kaynamış su döker. Bu sıvıyı içenler kendilerini büyülenmiş gibi hissederler. Her tarafları uyuşmaya başlar önce. Terlerler. Ama bir süre sonra dinçleşirler. Keyifleri yerine gelir. Kendilerini iyi hissederler.
Dervişler bundan sonra sabah namazına kalktıklarında uykularını açmak için bu tohumların suyunu içmeye başlarlar. Bu sıvıya da "uyandıran", "dinçleştiren" anlamında "kahveh" derler.