Fransızlara “profiterol” cevabı: “İsim sizin, marka tescili bizim”

16 Mart 2010



1943 yılından bu yana İstiklal Caddesi'ni "süsleyen" İnci Pastanesi, klasik İstanbul pastanelerinden farklı olarak hepimizin aşina olduğu tek bir lezzet üzerine yoğunlaşıyor; hatta denilebilir ki o lezzet, pastanenin ismi ile hatıralarımızda neredeyse eş anlamlı hale geliyor.

Elbette profiterolden söz ediyoruz.

Kurulduğu günden bu yana profiterolü ile ün yapan ve hatta var olan İnci Pastanesi'nin bugün başında olan, bu tarihi "anı mekanı"nın her şeyiyle ilgilenen Musa Bey, hayatının 50 senesini bu pastaneye yatırmış. Ancak elbette İnci Pastanesi'nin kuruluşu, kendisi için de başlı başlına bir "sözlü tarih" malzemesi… "Burası açıldığında ben daha doğmamıştım" diyen Musa Bey, kendi işlerini yapmaya soyunan ve öncelikle tuttukları bir depoda imalata başlayan ilk sahiplerin, tam olarak da o depoda "profiterol işi"ne bulaştıklarını aktarıyor.



İnci Pastanesi olmadan önce gömlekçi dükkanı olarak işletilen bu dükkanın, müthiş bir değişim hızına sahip İstiklal Caddesi'ndeki neredeyse 70 yıllık "hayatta kalış"ı, ilk sahipler ve hatta bölgenin uğrak gözlemcileri tarafından öngörülebilir miydi, bilinmez… Ancak bilinen bir şey var ki İnci, gerçekten de hem "İstiklal" adı verilen kentselliğin hem de profiterol meraklılarının bir sembolü…

Her ne kadar "profiterol"ün ne noktada İnci Pastanesi'nin yegane servisi haline geldiğini bilemesek de Musa Bey, bu Frenk isimli tatlının meraklı ve hafif oryantalist yabancılar tarafından nasıl karşılandığını bize anlatıyor. Bir gün bir grup Fransızın geldiğini ve neredeyse bilgiç bir eda ile "Profiterol de neymiş? Sizde var mı böyle bir şey? Nasıl yapıyorsunuz?" dediklerini söyleyen Musa Bey, bu kez Fransızlara dönüyor "Peki sizde böyle bir şey var mı, yok mu?" diyor. Olumlu cevap alınca da yapıştırıyor soruyu: "Peki, marka tesciliniz var mı?" "Yok, ama isim bizim" diyen Fransızların şaşkınlığı, Musa Bey'in cevabı ile daha da artıyor: "Ama marka tescili de bizim…"



Bu ve bunun gibi pek çok esprili anektod, İnci Pastanesi'nin adeta duvarlarında çınlıyor. Çünkü pastanenin iç mekanı da, en az İnci kadar eski… Musa Bey'den 66 yıldır neredeyse hiç değiştirilmemiş olduğunu öğrendiğimiz İnci Pastanesi'nden etkilenmemek ise elde bile değil! Musa Bey kendisinin yaptırduğını belirttiği ve üstünde, eskinin ona neredeyse bir tür güzellik ve değer katan "toz buğusu"nun olduğu dolapları göstererek "hala da ilk günkü gibi" diyor. "Benim bulunduğum yerde güzel bir şey varsa içim rahat."

Öncelikle söylenebilir ki burası, görkem ile iptidailiği garip ama bir o kadar da hoş bir karışım olarak ortaya sunuyor. Bir yandan incelikle işlenmiş bir kartonpiyer ve tavandan sarkan aydınlatma elemanlarının etrafını çepeçevre saran alçı bezemeler, nostalji soslu bir ihtişam etkisi yaratıyor. Ancak diğer yandan da pastanenin mutfağa geçilen arka iç cephesinin fayansları, üzerine rastgele kondurulmuş sertifika ve hatta "Sigara İçilmez" uyarısı, burasının da aslında bir Türk "esnaf" mekanı oluduğunu hatırlatıyor.



Öte yandan birbirinden hoş detaylar burada bir arada bulunuyor. Örneğin vitrinli soğuk hava dolapları, pırıl pırıl paslanmaz çelik ve alüminyum yüzeyleri ile son derece endüstriyel detaylar verirken, servis tezgahının arkasında kalan duvarı boylu boyunca süsleyen ahşap dolaplar, cilalı koyu renk yüzeyleri ve bezemeli işçilikleri ile mekana rustik bir hava katmaya devam ediyor. Ya Eski tip bir terazi tezgahı gerçek anlamı ile süslüyor; ahşap lambriler 70'leri, sarkan renk renk rafyalar bize ise çocukluğumuzu hatırlatıyor. Sonuç olarak İnci Pastanesi, İstanbul'un eski pastanelerinden yadigar, son derece iyi korunmuş bir mekan olarak karşımıza çıkıyor.


Konak Pastanesi
Bahar Pastaneleri
İnci Pastanesi
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :