"Gelibolu için farklı anma ritüellerine izin veren mekanlar tasarladık"

02 Mayıs 2018

"Her bir şehitliği kendi bağlamında ele aldık"

Yarışmalardan bahsetmişken, yakın zamanda ödül aldığınız bir başka yarışma da Gelibolu’daki Yeni Şehitliklerin Tasarımı Yarışması. Oradaki önerinizi de biraz aktarır mısınız? 

Özge Meriç: Şehitliklerin tasarımında şu ana kadar kabul edilmiş bir sistem var. Çoğu zaman ulus-devlet ve dini ritüeller odaklı bu sistem, neredeyse ülkedeki bütün şehitliklere uygulanabilir derecede anonim bir yapıya sahip. Aslında bu çok ironik bir durum çünkü biz şehitlere söylemde ne kadar kutsiyet atfetsek de aslında mekan tasarımında onları anonimleştirerek, isimsiz hale getiriyoruz.

Yeni Şehitliklerin Tasarımı Yarışması

Yeni Şehitliklerin Tasarımı Yarışması

Volkan Taşkın: Aslında Özge’nin bahsettiği konu, tam da bu anıt ve anti-anıt tartışmasına kadar giden bir mecra. Biz burada bu ikilime de çok fazla girmeden, küçük bir kişisel sapak oluşturarak, acaba şehitliklerin günümüzdeki peyzajı da ele alındığında, yeni anma ve ritüel deneyimleri –eskileri de kesinlikle koruyarak– nasıl yapılabilir diye düşündük.

Yarışma programında birbirinden farklı yerlerde, farklı doğal çevreler içine konumlanmış 15 adet şehitlik alanı vardı. Bunların hepsinin benzer bir yaklaşımla ele alınması, Özge’nin bahsettiği probleme tekrar sebep olacaktı. Biz o yüzden her bir şehitliği kendi bağlamında, orada ölenlerin nasıl şehit olduklarından, doğanın bize verdiği referanslardan, topografyadan ve mezar yerlerinin konumundan yola çıkan bir özgün deneyimler silsilesi olarak ele aldık. Deneyimi tasarlamadık tabii ki, fakat farklı deneyimlere ve anma ritüellerine izin verebilen mekanlar ortaya çıkarmaya çalıştık.

ÖM: Açıkçası bu durum jüri tarafından ne kadar anlaşıldı onu bilemiyoruz. Fakat kolokyumda katılımcılardan son derece olumlu tepkiler aldık.

"O işin başarısız olması bu üçlüyü bir araya getirdi"

Hep kamudan konuştuk ama özel sektöre yaptığınız işler de var.

VT: Evet, mesela Seferihisar projesi Nedim’in vasıtasıyla gelen bir işti. Seferihisar’ın kuzeyinde şehir merkezinden 1-2 km uzakta parçalı arazinin oluştuğu bir alandı. Standart mimari yaklaşım, buraya tekil binalar yapmak ve süslü cepheler ekleyerek satmak olurdu. Ben İzmir’i çok bilen biri değilim ve Seferihisar’a ilk gittiğimde tam bir hayalkırıklığı yaşadım. İstanbul’da ‘slow city’ (yavaş şehir) fazla romantize ediliyor. Şehir merkezinden kopuk, vasat, herhangi bir vizyonu olmayan, Anadolu taşrasındaki onlarca beldeden birisi gibi gözüküyor. Bu beni çok üzdü. O noktada risk alarak -çünkü bu süreci uzatan ve maliyeti artıran birşeydi- konuya biraz daha dışardan bakıp, ufak imar revizyonlarıyla bunu bir kentsel tasarım projesine dönüştürüp, site ya da parçalı konutlar yerine bir mahalle kurmayı planladık. Ve oranın plancısıyla birlikte bir vizyon geliştirdik. Bu noktada Nedim artık bir müşteri değildi, o da o vizyonun parçası oldu. Aslında o dönem roller belirlenmeye başlamıştı. Nedim işin finans tarafını tutuyor, bana verilerle geliyor, ne yapacağımızı söylüyor. Ben de yatırımcı firmadan gelen bilgilerle nasıl bir mekansal sonuç çıkar diye bakıyorum. Sonra bunları Belediye Başkanı Tunç Soyer’e sunduk. Madem Seferihisar slow city ve biz bu işi gayrimenkul işine çevirdik, buna “Slow Estate” diyelim dedik. Bu bir lansman ismi değil de startup ismi olsun ve burada slow city ruhunu yaşatmak istediğimizi anlatalım. Birbirinden kopuk villalar yapmak yerine sıra evler yapalım, avlular yaratıp yeşil alan sürekliliğini sağlayalım. Bu, mekanların sürekli ve kamusal kullanımını artıracaktır. Planların arasında kalan yeşil alanları da biz tasarlayıp inşa edelim. Böylece, neredeyse kentsel tasarım avan planıyla karşılarına çıktık ve Başkan’dan çok iyi tepki aldık.

Nedim Ağalar: Sonuçta siz ne kadar güzel bir proje çıkarsanız da, bunun çok azı uygulanıyor. Fikir satmanın en büyük zorluklardan birisi budur. Burada da mal sahibi projeyi uygulamama kararı aldı. Yapıp satmak yerine direkt arsayı satarım dedi.

VT: Ve o işin başarısız olması bu üçlüyü bir araya getirdi.

NA: Birlikte iş yapabileceğimizi gördük ve bugünün temelini attık. İkincisi, -ki bu iş geliştirme stratejisindeki en önemli şeylerden birisidir- orada adımızı duyurmuş olduk. Kısa süre içerisinde karşımıza Seferihisar’la ilgili başka bir proje çıktı.


degostudio ortakları ile...
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :