Öncelikle degostudio ekibinin nasıl bir araya geldiğini ve ofisin isminin nasıl belirlendiğini öğrenebilir miyiz?
Volkan Taşkın: Aslında degostudio 2013’ten beri bir şekilde var. Batu Kepekçioğlu ile beraber Fullkontak projesiyle bu işe başlamıştık, zamanla işlerin büyümesi ile Fullkontak farklı ortakların da katılımıyla mimarlık ofisine dönüştü. Özge (Meriç) ile bu dönemde tanıştık ve proje bazlı çalışmaya başladık. Batu’nun akademik bir kariyer seçmesi, benim de diğer ortaklarla tasarım ve iş yapmaya dair fikirlerimin farklı olması sebebiyle, o dönemki ofis sistemi sürdürülemez bir hale geldi ve ayrıldım. Özge ile birlikte elimizde kalan işleri tamamlamak için devam etme kararı aldık; bu süreçte 6-8 ay göçebe gibi yaşadık. O dönemde birlikte yakaladığımız sinerji bizi daha tanımlı bir iş pratiği kurmaya yöneltti ve degostudio –isim olarak- bu şekilde doğdu.
Özge Meriç: Volkan'ın özet geçtiği dönem aslında göçebelikler içinde çok yoğun bir tempoda geçti. Birlikte bir sürü badire atlattık, fakat bir şekilde işimize ve birbirimize tutunduk. İş ofisin ismini belirlemeye geldiğinde, biraz bu tutkulu ve inatçı yanımızı yansıtan bir isim seçmek istedik. Dego Latince’de tutunmak, sonuna kadar gitmek anlamına geliyor. Stüdyo da bize her zaman daha geniş ve kapsayıcı bir his veriyor. İkisinin birlikte yarattığı fonetik de hoşumuza gidince degostudio ortaya çıkmış oldu.
VT: Stüdyo her zaman mimarlık dışı alana daha çok referans veren bir kelime. degostudio’yu kurarken sadece farklı tasarım disiplinlerinin değil, farklı çalışma branşlarının da bir şekilde ofise kan verdiği bir çalışma metodunu hedefliyorduk. Biz ofisin başka bir alandan da işe bakabilmesini istiyor; mimarlığın iş olarak tanımlandığı alanlardan gelenlerin ofiste olması gerektiğini düşünüyoruz.
"Star mimarlar döneminde sona yaklaşılıyor"
Bahsettiğin durum mimara ve tasarımcıya bir özgürlük alanı da yaratacaktır. Tasarım disiplininden olmayan bir ortağınız daha var. Nedim’e sormadan önce size sorayım: Onu degostudio’ya nasıl dahil ettiniz?
Volkan Taşkın
VT: Yıllar önce OMA’nın o dönemki ortakları kim diye baktığımda mimarların arasında eski bir havaalanı müdürünü iş geliştirme ortağı olarak görmüştüm. O zamanlar daha kendi iş pratiğimi kurmadığım için açıkçası tam olarak görevini ve bir mimarlık ofisine neler katabileceğini anlamamıştım. Artık günümüzde işler bizden önceki kuşağın aşina olduğu formatlarda bize gelmiyor. Eskiden ünlü bir mimar olmak, her türlü yapı tipolojisinde iş yapabilmek yegane önemli şey idi. Fakat dünyada star mimarların döneminde bir sona yaklaşılıyor: mimari tasarım, daha doğrusu tasarımın kendisi alt branşlarında uzmanlıklar gerektiren bir pratik haline geldi. Öbür yandan bu praksisin sosyal medya ve internet üzerinden çok daha geniş bir kitleye ulaşabilmesi mümkün. Bu noktada bizim uzmanlık ve ilgi alanlarımız ile bizden bu hizmeti talep edecek kesimin kesişmesi mimarlık pratiğini sürdürmenin en önemli ögesi haline geldi. Bu kesişim kümesinden bir iş alanı yaratmak salt mimarlık ve tasarım bilgisi ve refleksi ile başarılabilecek bir şey değil; işin tasarım tarafına ve oradaki üretime yabancı olmayan fakat iş dünyasının içinde tecrübesi olan biri ya da birileri tasarımcılarla ekip oluşturarak bu iş modelini gerçekleştirebilir. Bütün bunlara baktığımızda yakın çevremizde kimle çalışabiliriz diye düşündük ve aklımıza Nedim (Ağalar) geldi. Kendisi eski işverenlerimden olur. Ailesi, Türkiye’deki önemli mimarlardan tasarım hizmeti almış bir aile; yani Türkiye’de nitelikli mimarlık nedir dediğimizde, bunu bizzat talep eden bir kültürden geliyor. Bütün bunların yanı sıra benim Robert Kolej günlerinden 25 yıllık arkadaşım. Hem arkadaşlık hem de iş geçmişimiz olunca, kendisine böyle bir teklifte bulundum. Fikir ona da cazip gelmiş olmalı ki düşünmeden hemen kabul etti.
"Mimarlar işi piyangoya bırakıyor gibi geliyor"
Daha büyük ofisler zaten böyle bir kişiyi istihdam etmek zorunda ama yeni kurulmuş ya da yeni markalaşmış ofislerde bu durum tamamen ofisin vizyonuna bağlı sanki...
Nedim Ağalar: Aslında küçük ofislerde de büyümek için gerekli birşey bu. Nereden iş gelecek, nasıl yapılacak, sadece yarışmadan mı iş çıkar, tanıdığınız birilerinden mi? Bu noktada mimarlar işi piyangoya bırakıyor gibi geliyor. Küçük bir ofisin de benim pozisyonumda birini bulundurması gayet mantıklı. Çünkü o zaman daha belirli bir strateji üzerinden çalışabilir. Ofisin hedefi ne? Ne tarz projelerle ilgileniyorlar? Mimarlıkta nerede olmak istiyorlar? Ne tarz bir halkla ilişkiler faaliyeti yapmalı, ofisin sosyal medyadaki temsiliyeti nasıl olmalı? Buna göre bir strateji oluşturulmalı ve bu stratejinin gerçekleştirilmesi için yapılması gerekenler belirlenmeli.
Nedim Ağalar
"Mimarlıkta bazı şeyler halen tabu"
ÖM: Nedim’le çalışmaya başladığımızdan beri, yazdığımız maillerden işi programlamamıza kadar yaklaşımımızda yeni bir bakış açısı oluştu. Aslında fark ettik ki, mimarlıkta bazı şeyler halen tabu. Mimarlar kendilerini tasarımcı olmakla ticaret yapmak arasında kalmış buluyor. Bir mimar, tasarımcı kimliğiyle var olmaya başlayınca para kaygısı gütmesi ayıpmış gibi görülüyor. Bunun nereden çıktığını ben de bilemiyorum doğrusu, belki de eğitimden gelen bir reflekstir.
Özge Meriç