Tanıştığınız döneme geri dönersek, degostudio kurulduğunda hangi projeler gündeminizdeydi?
Özge Meriç: İlk aşamada Volkan ile eski ofisten gelen kamu projelerinin tamamlanması ile uğraştık. Projeleri BIM ortamında hazırlamayı tercih ettiğimiz için, biz bu işleri tamamlamaya çalışırken bir yandan da BIM referanslı işler gelmeye başladı. Tunceli’deki Yurt Projesi aslında bu geçiş döneminin ilk projesi sayılabilir.
Tunceli'de öğrenci yurdu
Şu anda tamamen BIM ortamında mı çalışıyorsunuz?
ÖM: Projenin içeriğine göre değişiyor açıkçası. Bazı projelerde BIM ortamında çalışmak daha doğru oluyor. İşin büyüklüğüne, coğrafyasına ve birlikte çalıştığımız mühendislik ekiplerinin donanımlarına göre değişiyor. Kendimizi bu alanda geliştirmeye devam etsek de tüm projeler BIM ortamında çizilmiyor.
Volkan Taşkın: Bir önceki soruna geri dönersek; Tunceli’deki yurt projesi konsept çalışması BIM’de hazırlanmış bir projeydi. Tasarımı Tamer Balcı ve Emel Polat Balcı (Grid Tasarım) tarafından yapılmış bir çalışmaydı. Kendilerine bu ortamda da çalışabilecek bir partner ofis arıyorlardı ve birlikte çalışmaya başladık. Uygulama projeleri tamamen bizim ofis tarafından hazırlandı, bu sırada peyzaj tasarımını ve proje lansman animasyonunu da hazırladık. Grid Tasarım ile ortak çalışmamız son derece verimli işlere vesile oldu. Onlardan birisi de aynı dönemde konseptini birlikte hazırladığımız Dubrovnik Belnoir Projesi’dir. Dubrovnik kent merkezinin hemen dışında, eğimi %55’e varan bir arazide, 24 villa ve 100 odalı bir butik otel yaptık. Çok keyifli bir süreçti. Kendimizi ilk kez AB sınırları içerisindeki bir projede test etmiş olduk. Almanya’dan başka bir ofisle beraber davet edildiğimiz kapalı yarışmada bizim proje tercih edildi.
Dubrovnik Belnoir projesi
"İşin ticari tarafı ne kadar iyi olursa, mimarlık da buna paralel bir iyileşme gösteriyor"
Avrupa’da proje yapmanın Türkiye’den bir farkı var mı?
VT: Evet. Dubrovnik projesi Avrupa’da işlerin daha profesyonel şekilde yürüdüğünü hatırlamamıza sebep oldu. Keşke Türkiye de bu profesyonelliği yakalasa da, bizim işlerimiz de daha iyi seviyelere gelse. Burada yine Nedim’le konuştuğumuz noktaya geliyoruz; işin ticari tarafı ne kadar iyi olursa, mimarlık da buna paralel bir iyileşme gösteriyor. Ticaret ile kastettiğim sadece proje bedelleri değil; talep edilen hizmetin net bir şekilde tarifi, bunun hakkaniyetli bir bedelle işin uzmanına verilmesi ve iş akitlerine harfiyen uyulmasını kapsayan, mevzunun business bölümündeki hemen her şey. Bizim mimarlar olarak bir yanılgımız var: Mimarlar, iyi tasarım yaptıklarında öteki sorunları da çözeceklerini zanneder. Bize verilen eğitim bunu anlatır. Bu da çok ciddi bir problem aslında; hâlbuki baştan iyi bir iş sistemi kurulsa -bu bir yarışma da olabilir, davetli bir iş de olabilir- ondan sonrası çok daha verimli işleyecek.,
Türkiye’de yaptığınız işlerden örnek verecek olursanız, daha çok hangi noktalarda tıkanıklık yaşanıyor? Şu ana kadar daha çok kamuyla iş yaptığınızı söylemiştiniz.
VT: Kontrollük. Gelibolu Tarihi Alanı Yeni Şehitlik Tasarımları Fikir Projesi Yarışması’na katılan mimarlarla da bunu tartışmıştık. Kamuya iş yapmış, benden yaşça büyük insanlar. Hepsinde şu refleks var; kamu güzel fikirlerle başlıyor ama işin sonunda çıkan ürün dudak büküyor. Bunun da tek bir sebebi var; kontrollüğün %95 oranında mimarlara verilmemesi. Geriye kalan %5’in kalitesi ise ortada: Türkiye mimarlığına örnek teşkil eden yapılar.
Mimar gönüllü olarak bu kontrollük görevini alamaz mı?
VT: Bazı mimarlar yüklenici ile doğrudan temasa geçip bu sorunları çözmeyi deniyor. Fakat çoğu zaman kurumlar proje teslim edildiğinde mimarla işlerinin bitmesini istiyorlar.
"Yapılmak istenen ile piyasa şartlarını birarada düşünmeliyiz"
İdarelerin projeleri hızlı bitirmek istemelerinin esas sebebi icraatlarını görünür kılmak aslında. Yoksa proje aşamasında kalacak ve görünmeyecek...
Nedim Ağalar: Siz işe tasarım tarafından bakıyorsunuz. Bir de belediyenin bütçesini düşünmemiz gerek. Diyelim ki tasarımınız 8 liraya maloluyor. Belediye bunu ihaleye açtığında 4 liraya ihale ediyor. Bunun sonucunda tabi ki mimarın çizdiği tasarımdan belirli kalemler düşmek zorunda. Yapılmak istenen ile piyasa şartlarını birarada düşünmeliyiz. Prestij projesinde ise o parayı belediye de döküyor. Çünkü sonuçta o kendi projesi...