Hasankeyf'te baraj yapımıyla gündeme gelen koruma sorunsalını bir mimar olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ne yazık ki ülkemizde iletişim konusu çok fazla manipüle ediliyor ve insanlara doğru açıklamalar yapılamıyor. Hasankeyf, Türkiye'nin en fakir üçüncü ilçesi. İnsanlar ahırlarda yaşıyorlar. Hiçbir altyapı yapılmamış. Neden yapılmadığını biz de bilmiyoruz. Belki de bu barajı beklediler. Dolayısıyla çok kötü şartlarda yaşayan bir insan grubu söz konusu. Bu baraj ülke menfaati açısından yapılabilir ama bazı sıkıntılar da yaratabilir. Baraj nedeniyle kültürel mirasımızın bir kısmı yok olabilir. Ama zaten şu anda da yok oluyor, çünkü oranın yerel taşı çok yumuşak bir taş ve Zeynel Bey Türbesi gibi pek çok eser bu nedenle eriyip gidiyor. Bu soruna yıllardır herhangi bir çözüm bulunamıyor. İnanılmaz restorasyon tartışmaları yaşanıyor, Türkiye'nin en iyi restoratörleri o bölgedeki kültür mirasının korunması için çalışıyor.
Ama Hasankeyf'te söz konusu olan tek bir yapının korunması değil, ortaçağdan günümüze ulaşan tüm bir kentsel dokunun korunması…
Bahsettiğiniz dokunun üstünde afet evleri var şu anda. Yani o öğeler yerin altında. Yerin üstündekiler de onların tahrip olacak kısmı. Şu anda zaten tahrip oluyor, su gelince iyice yok olacağı düşünülüyor. Bence şu anda koruma anlamında hiçbir şey yapılmayacaksa, oraya iyileştirmeyle ilgili bütçe ayırmak mümkün değilse, bunun doğru yöntemini bulup, örneğin kalıntıları toprakla örtüp gömebilirler. Suyun dolması belki daha iyidir. Sonuçta barajın ömrü de 70-80 yıl. Eğer şu anda ülkenin ekonomik gücü bunu korumaya yetmiyorsa, böyle bir yöntem kabul edilebilir. Ama öyle bile olmasa, en azından kendimi rahatlatmak bakımından söylüyorum, biz Hasankeyf'in üstüne veya yanına bir şey yapmıyoruz.
Dicle'nin karşı tarafına, Hasankeyf'ten 3 km yukarıdaki bir sırta, yani bu alanı görecek bir noktaya yeni bir yerleşim alanı yapıyoruz. Bunun belli bir kısmında zaten kültürel ve sosyal yapılarla ilgili çalışmalar olacak. Dolayısıyla bu konuda içim rahat.
"Cami projemiz modern bulunduğu için ciddi olay oldu"
Kamusal fayda bakımından ben de söylediklerinize karşı değilim. Hatta belki bu kültürel yapılardan elde edilecek gelir restorasyon için fon bile oluşturabilir. Ama keşke bahsettiğiniz gibi kalıntılar toprakla örtülse, çünkü Allianoi'de de toprak kullanılacağı söylenip beton döküldü. Peki projede sizi zorlayan başka unsurlar da oldu mu?
Proje kapsamında tasarladığımız cami ciddi olay oldu, çünkü çok modern bulundu. Aslında hem modern hem de yerel çizgiler taşıyor. Neden El-Rızk Camisi'nin aynısını yapmadığımız soruldu. Biz de; "Onu yapmasak iyi olur çünkü burayı ziyaret eden insanlarda kavram kargaşası olur" dedik. Ama El-Rızk'ın rüştünü ispat etmiş bir yapı olduğu öne sürülerek bu konuda ısrar edildi. Bu tartışmalar az önce bahsettiğim 50–60 kişilik toplantılarda yaşandı. El-Rızk Camisi'nin Artuklu Dönemi'nde yapıldığını ve eğer bunu aynen kopyalarsak camiyi yapan mimarın kemiklerini sızlatacağımızı söylediğimde; "eski caminin aynısını yapmanın, onu beğendiğimiz ve ona saygı gösterdiğimiz anlamına geldiği" yanıtını aldım. Neyse ki Bakan Veysel Eroğlu ağırlığını koydu ve "üç seçeneğimiz var; ya aynısını kopyalayacağız, ya yepyeni, modern bir yapı yapacağız ya da bir sentez yapacağız" diyerek inisiyatifi bize verdi. Biz de sentezden yana olduğumuzu belirterek projemizi bu yönde ilerlettik.
Hasankeyf'te yapılacak yeni yerleşim alanındaki konutlarda kimin ikamet etmesi öngörülüyor?
Yerel halkın. Orada 3 bin kişilik bir nüfus var ama yakın çevreden, Batman'dan, Mardin'den de buraya doğru hafif kaymalar olacağı öngörülüyor. Fena da olmayabilir. Zaten turistik bir potansiyel yok. İnsanlar burayı günübirlik ziyaret ediyor, sonra Mardin'e gidip orada konaklıyor. Biz ise buranın sürdürülebilir bir yer olmasını istiyoruz. Burada bir şeyler yapıp sonra terk etmemiz çok anlamlı değil. Eğer birtakım konaklama üniteleri yapmazsanız, sudan iyi yararlanmazsanız sürdürülebilir bir yer elde edemezsiniz. Hasankeyf de yine en fakir ilçeler listesinde yer alır.