“İstanbul’u sadece Ermeni ve Rum mimarlara mal etmek aşırı bir tavır”

05 Ocak 2011

Sergi teması neden ‘Batılılaşma' dönemi (19.-20. yüzyıl) çerçevesinde şekillendi?

Elimdeki bilgiler, yaptığım isim listeleri 16. yüzyıla kadar iniyor. Osmanlı belgelerini incelediğinizde, örneğin "Agop Kalfa X Köprüsü'nü yaptı, şu kadar para aldı" diye belirtiliyor. Fakat Agop Kalfa'ya ilişkin başka hiçbir bilgi yok; sadece inşaatın yapıldığı yıllarda yaşadığını biliyorsunuz.

Öyle binalar var ki, üstünde mimarın adına da rastlanmıyor. Eğer o binayı ben yapmış olsaydım, üzerine 30-40 cm'lik harflerle yazardım adımı, öylesine mükemmel bir mimarlık örneği... Ama yazılmamış, kimin yaptığını bilemiyorsunuz. Üsluba bakıp, "şu mimarın yapısına benziyor" demek de bilimsel bir tavır değil. Dolayısıyla adını bildiğimiz tüm mimarların binalarını saptamamız pek mümkün değil.

Rum mimarlar konusu, Rumların böyle bir bina listesi hazırlama isteklerinden ortaya çıktı. Proje henüz tasarı halindeydi. Sonra, binalarını bildiğimiz mimarların 19. yüzyılda yoğunlaştığını gözlemledik. Üstelik 19. yüzyıl, Osmanlı tarihi için sadece mimari anlamda değil, her bakımdan önemli bir dönem. Bu binalar da, "Osmanlı Modernleşmesi" ya da "Batılılaşma"nın bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Ve bu dönem Osmanlı için çok önemli. Sadece mimarlık açısından değil. Pek çok alanda yenilikler yaşanıyor: Yönetim, hukuk, eğitim, günlük yaşam vs. Osmanlı devleti, Islahat Fermanı ve Tanzimat Fermanı ile batılı yenilikler getirmeseydi, bu binalar da yapılmazdı. Ermeni ve Rum mimarlar yine olurdu, ama başka binalar yapılırdı.


Akaretler, Mimar: Sarkis Balyan, Foto: Burak Kara

Burada şunu da belirteyim. Sergileri gezip üzerine yazanlar arasında "Ermeni (ya da Rum) mimarlar olmasa İstanbul İstanbul olur muydu?" gibi biraz abartılı değerlendirmeler yapanlar oldu. Böyle düşünmemek gerek. Bir kere sergilerin kapsadığı 19. yüzyılda Müslüman mimarların yaptığını bildiğimiz bina sayısı az, ama yabancı (Avrupalı) ve Levanten mimarların da pek çok binası var. Ayrıca 19. yüzyıldan önceki İstanbul da, ta fetihten beri Müslüman mimarların binalarıyla şekillenmiş. Daha önceki Bizans eserlerini de göz önünde tutarsak, böyle bir değerlendirmenin pek yerinde olmadığı görülür. 

Sergi başlığının aynı olması konusunda sıkıntı yaşandı mı taraflar açısından?

Bunu özellikle ben istedim. Rum mimarlar sergisi için mekân ve destek ararken, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'na gittik. Bize, neden iki sergiyi birlikte düzenlemediğimizi sordu, "Belediye başkanı olarak herkesi kucaklamak durumundayım. Sadece Rum mimarlara odaklanan bir sergi yapmak istemem" dedi.

Her iki cemaat de kendi etkinliğini düzenlemek istiyordu. Hatta Rum cemaati serginin doğrudan Sismanoglio Megaro'da açılmasını istemedi. Yunanistan tarafından gerçekleştirilen bir sergi gibi algılanabileceği gerekçe gösterildi. O nedenle de ilk açılış Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde yapıldı.

O sırada bir yandan isim arayışımız da devam ediyordu. Güzel ve esprili bir başlık bulmak istiyorduk ama "uzun olmasın, alt başlık kullanılmasın" gibi tercihler nedeniyle isim bulmakta zorlanıyorduk. Sonuçta karar kıldığımız isim bence ideal oldu: "Batılılaşan İstanbul'un Rum/Ermeni Mimarları". İçinde İstanbul var, 19. yüzyıl var, mimar var, Rum/Ermeni var. Bu kalıbı bulunca her iki sergide de kullanmak istedim.


Kadıköy Belediyesi, Mimar: Yetvart Terziyan, Foto: Umur Çolgar


Doç. Dr. Eva Şarlak ile
Küratör Hasan Kuruyazıcı ile
Osmanlı Modernleşmesinin Mimarları
Literatüre Kazandırılan Makaleler
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :