Serginin amacı, Rum mimarların İstanbul mimarisine katkılarını görünür kılmak ve eserlerin ardındaki isimleri yeniden hatırlatmak olarak belirtiliyor. Ulusal basında çıkan haberleri göz önünde bulundurursak, serginin ilgi ile karşılandığını söylemek sanırım yanlış olmaz. Ancak sergi kitabının bu konudaki ilk yayın olduğu düşünülecek olursa, Türk akademik camiasında konunun yeterince değerlendirilmediği de bir gerçek. Yaptığınız çalışmaların bu eksikliğin giderilmesine hız kazandıracağını düşünüyor musunuz? Bundan sonraki planlarınız ve öngörüleriniz nelerdir?
Bugüne kadar bu konuda araştırma yapan akademisyenlerin çalışmaları ilk kez bir kitapta toplandı. Sadece mimarlık alanında değil sanat tarihi açısından da cemaate ilişkin mimarları ve sanatçıları irdeleyen, bu konuda araştırma yapan akademisyen sayısı oldukça sınırlı. Konu üzerine çalışmış geniş bir akademik araştırmacı kitlesi olsaydı içerikte yer alan makaleler bir tarihsel gelişim platformuna oturtulabilirdi. Ancak hazırladığımız kitap bir ilk yayın olduğundan bunun yapılması neredeyse imkansızdı.
Bu nedenle özellikle ondokuzuncu yüzyıl sosyal yapısının incelendiği, üretimlerin, üretenlerin ve teknolojilerin ön plana çıkarıldığı, son olarak da bu geleneğin yirminci yüzyıla taşınmasının vurgulanması, çalışmamızın ana metodolojisini teşkil etti. Mimarlık tarihine kaynak teşkil edecek olan kitabın ana temeli de bunun üzerinde yoğunlaştı. Bundan sonra yapılacak olan çalışmalar artık belirli bir sistematik oluşturmaya yönlenecektir.
Gündeminizde sergiyi özellikle taşımak istediğiniz kentler ya da ülkeler var mı?
Serginin, geniş bir izleyici kitlesi olan Selanik'ten sonra Atina'ya taşınması söz konusu. Kitapta yer alan yazarların Türkiye'deki akademisyenlerin yanı sıra Yunanistan'dan olduğu görülecektir. Sergideki mimarların bazılarının da Yunanistan'a göç ettiğini düşünürsek ardılları ve yine geniş kitlelere hitap etmesi açısından serginin bu iki kentte bulunması oldukça önemli.
Avrupa'nın merkezi sayılan Brüksel de bu anlamda önemli bir kent. Avrupa Birliği yolunda ilerleyen Türkiye'nin başka bir kültürel çehresinin Avrupa'nın bu kentinde sergilenmesi de düşüncelerimiz arasında bulunuyor.
Tabi ki coğrafyayı ne kadar genişletirseniz o kadar iyi bir hedefe ulaşırsınız. Benim bakış açım, dönemin mimarisine etki eden üslupları veya tercihleri, mimarlık tarihi zincirinin bir halkasını oluşturan İstanbul'daki özgün uygulamaları uluslararası mimarlık platformuna taşımanın önemli olduğu yönünde.
Bu düşünceme etki eden en önemli olay da, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından davet edildiğim, Berkeley Üniversitesi'nde gerçekleştirilen bir konferansta, yabancı bir mimarlık tarihçisinin İstanbul'daki Art Nouveau yapılar üzerine yaptığı sunum olmuştur.
Tabi tüm bu düşüncelerin gerçekleştirilmesi için en önemli adım finansal destektir. Bu tür projeler farklı kuruluşlar tarafından desteklendiği sürece sanat ve mimarlık bilim dalına daha farklı bakış açıları getirebilmek mümkün olacaktır.