Amerika Oakland'da yer alan ‘Christ the Light' Katedrali, SOM (Skidmore, Owings & Merrill) tarafından tasarlanmış bir ‘arınma mekanı'. Bu tamlamanın en geniş anlamıyla vuku bulduğu bir mekan tasarlamak için yola koyulan büro, yalnızca bir tapınma yeri değil, aynı zamanda uzaklaşma/yalnızlaşma, ruhani yenilenme ve dünyevilikten uzaklaşma yeri olarak düşünülmüş. Toplamda bin 500 koltuk kapasiteli kilise, yan şapeller ve bir vaftizhane ile şehrin dini alışkanlıklarının yeni merkezi haline gelmiş. Ahşaptan bir kabuğun üstünü saran bir cam fanusun bir araya gelmesiyle şekillenen kütle, heykelsi formuyla, hizmet ettiği toplumun açıklığı ve hoşgörülüğü üzerine sembolik bir ortaya çıkış teşkil ediyor.
Katedralin ışıkla olan ilişkisi ve bu dua mekanında ışığı şiirsel sunuşu, elbette bir tür kutsal fenomen. Alman teorisyen ve mimar Rudolf Schwarz'ın 1953 tarihli kitabı ‘Kilise'ye göndermeler taşıyan yapı geometrisi, mimarın katılımcıları, altarın çevresinde oluşturulan bir daireye etrafına toplama prensibini taşıyor. Böylelikle bir tür toplumsallığın ve ‘dahil oluş'un yeniden inşa edilmesi amaçlanmış. Bunun ötesinde her inanç/inançsızlıkta olan herkesin rahatlıkla içeri girebileceği ‘davetkar' bir yapı olarak düşünülen katedral, çevresiyle kurduğu fiziksel ilişkide de aynı serbestliği ve ilişkiselliği kurmak üzere tasarlamış.
Yapının formunu oluşturan ve İki konik cam segmentinden oluşan yapı çeperi, iki küre kesitinden oluşan ve arınma mekanını niteleyen iç çeperlerle birlikte hibrid bir sistem üzerinden çalışıyor. Uzun bir tasarım ve onay sürecine tabi tutulan tasarım, bu sayede üstün bir dayanım ve hafifliğe sahip. Çeliğin kullanımının ekolojik ve güvenlik nedenleri ile sınırlı tutulacağı uygulamada, inşaat sisteminin deprem ve çevresel etkilere karşı bin yıla kadar dayanıklılık gösterebilmesi dikkate alındı.
‘Christ the Light' Katedrali'nin aşkınlık üzerine ilerleyen işlevleri, onun tasarımı dünyevi olmaktan elbette alıkoymuyor. Yapı, mimarlıkta en son trendi ve/veya gerekliliği yakalayarak sürdürülebilir olma iddiası da içeriyor. Gündüz gün ışığıyla aydınlanacak olan mekanın klimatizasyonu, geliştirilmiş, termal ısı dalgalarının kullanımına dayanan bir antik Roma geleneğiyle gerçekleştirilecek. Yapının bu son derece geleneksel yöntemleri modern teknolojiyle harmanladığını söylemek ise pek zor değil: Yapı strüktürü oluşturulurken yenilenebilir, dönüştürülebilir, düşük-enerji materyalleri kullanılacak; lamine ahşap, alüminyum ve brüt beton bunlardan bir kısmı.