MesutT: Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
ArifÜ: 1988 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden, ki şimdi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olmuş ve bunu söylemek hiç hoşuma gitmiyor, mezun oldum. Maket yapmak eskiden beri hep hoşuma gitmişti ve beni mimarlık okumaya iten sebeplerden biriydi. Okulda da kendi projelerimin maketlerini yapmaktan büyük keyif alıyordum. Okul biter bitmez kendi atölyemizi açtık ve maket yapmaya başladık. Biz başladığımızda, maket yapımı henüz çok da bilinen bir sektör değildi. Genelde ya yarışma projelerinin maketlerini yapıyorduk, ya da projelerini üç boyutlu görmek isteyen mimarlık büroları için maketler yapıyorduk. Pek cazip bir sektör değildi.
SalihS: Suriyeliyim, buraya okumak için gelmiştim. İTÜ Mimarlık Fakültesi mezunuyum. Arif ile öğrenci iken tanıştık. O zamandan bugüne birlikteyiz. 2. sınıfta maket yapmaya başladım. Okula devam ederken bir taraftan da çalışmak gerekiyordu.
MesutT: Sizi Suriye'den buraya getiren ne oldu, nasıl burada kalmaya karar verdiniz?
SalihS: Tam anlamıyla buradayım diyemem, gidip geliyorum. Zaten buraya gelmeden önce orada işletme okuyordum. İstanbul'a gelince mimarlığı benimsedim.
ArifÜ: Suriye'de işletme, daha sonra burada bilgisayar mühendisliği okumuş, ama onları yarım bırakmış ve sonunda mimarlığı bitirerek mimar oldu.
MesutT: Karar vermek biraz zaman almış gibi...
ArifÜ: Öbürlerine de isteyerek başlamış belki, ama pek de kendine göre olmadığını anlamış.
MesutT: Aslında Suriye'nin de kendine has bir mimarisi var, değil mi?
SalihS: Elbette. Şam, geçmişi milattan öncesi dönemlere kadar uzanan bir şehir. Her türlü mimari eserle karşılaşmak mümkün. Kendi mimarisi de güzel. Bunlar, mimarlığa yönelmemizde etkili olmuş olabilir. Tasarlamak, çizim yapmak içimizde var. Bu biraz da çocukluktan gelen bir şey. Aslında Suriye ve Türkiye birçok anlamda birbirine yakın. Yeme alışkanlıklarından adetlere kadar, sanki tek bir halkmış gibi. Sadece dil farkediyor. Geldiğimde çok yabancılık çekmedim. Tek yapmam gereken Türkçe öğrenmekti, sonra alışıyorsunuz. Şimdi oraya gittiğimde, 10 gün geçirdikten sonra sıkılmaya başlıyorum.
MesutT: Herkes önemli, adından bahsedilen bir mimar olmak isterken siz nasıl oldu da maket yapmayı bir iş olarak benimsediniz?
ArifÜ: Okulda bizim de öyle düşüncelerimiz vardı. Hatta kendi adıma başarılı bir eğitim dönemi geçirdiğimi de söyleyebilirim. Salih Bey de başarılı bir öğrenciydi. Ben fakülteyi dönem birincisi olarak bitirdim ve projelerim de hocalar tarafından beğenilirdi. Ama bir taraftan da maket yapmaktan da para kazanılabileceğini düşünüyorduk. Bir de maket yapmayı seviyorduk, ilgiliydik.
SalihS: Maket işi sabır işi, sevgi olmadan olmuyor. İstekli ve biraz da kabiliyetli olmalısınız. Yaptığınız işe baktığınız bu size mutluluk veriyor. En büyük ödül de müşterinizin baktıktan sonra ‘çok güzel olmuş' demesi.
MesutT: İki farklı eğitim modelinde yetiştiniz. Bunun iş yaşamınıza yansıması nasıl oldu?
ArifÜ: Tarzlar çok da önemli değil; asıl olan ortaklığı yürütebilmek, anlaşabilmek. Bu da herhalde kişilikle ilgili. Farklı ülkelerden olmamıza rağmen birbirimizi yakın bulduk ve sorunsuz bir şekilde bugünlere geldik. Aşağı yukarı 20 yıldır birlikte çalışıyoruz. Bu kadar zaman birlikte çalışınca da aranızda ortak bir bakış oluyor. Nasıl hangi projenin hangi mimarlık bürosundan çıktığını anlarsanız, maketin de hangi atölyede yapıldığını bilirsiniz. Her atölyenin kendine göre bir tarzı vardır. Çalışan arkadaşlar da uzun zamandır bizimle oldukları için, bu tarzı sürdürmek daha da kolay oldu.