2017 itibariyle altıncı yılınıza girmiş bulunuyorsunuz. Şu ana kadarki süreci değerlendirdiğinizde neler söylersiniz?
Sıddık Güvendi: Kiracı için zaman çabuk geçer derler ya, yarışmacı için de öyle oluyor. Biz hem yarışmacı hem kiracıyız. Öyle olunca bayağı erken yaşlanıyoruz (gülüyor). Zaman gerçekten çok hızlı geçti. Özellikle de bizim gibi mesaisinin %80’ini yarışmalara ayıran bir büroda tempo hep yüksek oluyor.
Barış Demir: Burada gördüğünüz paftalar geçmişteki üretimlerimiz. Bir kopyasını muhakkak saklıyoruz. Kolektif üretim süreci çok önemli çünkü tek başına karar alıp yürütme durumunda çok sıkıntılı ve saplantılı noktalara takılıp kalabiliyorsunuz. Çoklu bir ortam olduğu zaman iddianızı karşı tarafa anlatmak ve geçerli bir sebep ortaya koyabilmek tartışma ortamını besliyor, bu da ortaya çıkan işlerin birçok insan tarafından beğenilmesine ya da geçerlilik kazanmasına yardımcı oluyor ki yarışma projesi üretmede bu çok önemli. Hazırladığınız çalışma tarafsız bir ekibin - jüri üyelerinin- önüne gidiyor ve o kolektif aklın bir noktada kesiştiği proje ödül alıyor. Sürecin kendisi bunu direkt belirliyor.
Şu anda yaptığınız işlerin %80’inin yarışmalar olduğunu söylediniz. Diğer işler nasıl elde ediliyor? Günlük rutininizden bahseder misiniz?
SG: Kuruluş döneminde elimizde yarışmalardan başka bir şey yoktu. Paranın biten bir şey olduğunu trajik bir şekilde deneyimlediğimiz için o ilk dönemden edindiğimiz birtakım avantajlar var. Özellikle yarışmacı ofisler için en büyük gider makettir. Bizde maketleri Barış hazırladığı için buna çok para harcamıyorduk, hâlâ daha öyle. Genel manada işin zor olan tarafı galiba psikolojisi, ne yapacağınızı bilmemek, üç ay sonrasını göremiyor olmak. Açıkçası bu yola atılırken kaybedeceğimiz bir şeyimiz yoktu. Ben askerden gelmiştim. Oya'nın ve Barış'ın başka işleri vardı. En kötü ihtimalle döner yine bir yerlerde çalışırız dedik.
Oya Eskin Güvendi: Kuruluş amacımız para kazanmak üzerine değildi. Yarışmalara gerçekten mesai ayırmak istiyorduk ve bu dokuz sonrası mesailerle olacak bir iş değildi. Tamamen iyi mimarlık yapma fikriyle yola çıkıldığı için işin maddi tarafını çok fazla gündemde tutmuyorduk. Bu dengeler zaman içerisinde değişti. Yarışmaya ayırdığımız mesai %100 ile başladı, sonra ofisin varlığından doğan ufak tefek işlerle %80’lere düştü. Şu an belki de %20’lerde çünkü elimizde büyük bir uygulama işi var. Ama dengeler değişse de yarışma her zaman bu sürecin içinde.
SG: Başlangıçta net bir şekilde belirlenmiş bir güzergahımız var. Biz İstanbul dışında büyümüş, İstanbul dışında okumuş insanlarız. Dolayısıyla bu ortamda var olabilmek için yarışmalardan başka bir çaremiz de yoktu.
Elde ettiğiniz dereceler sayesinde isminizi uzun süredir biliyoruz.
OEG: Çok büyük şanstır, girdiğimiz ikinci yarışmada ikincilik ödülü aldık. Bu aslında süreci de tayin eden bir durumdu. İşin maddi boyutunu çok fazla önemsemeden o heyecanla işe başladık. O doğru enerjinin bir araya gelmesi, herkesin ortak noktada buluşması, 'Transformers' gibi güçlerin birleşme durumu güzel sonuçlar doğurdu. Bu bizim için bir şanstı.
Yarışmacı ruha sahip insanlarda pes etme durumu pek olmuyor. Bazı ofisler ise yarışmalara daha mesafeli yaklaşıyor.
BD: 2001'deki mezuniyetimden bu yana her sene bir yarışmaya girdiysem, ancak 2008'de bir tane mansiyon ödülü almışım. Katıldığımız yedi sekiz yarışmadan sonra ödül almak çok büyük bir heyecandı. Artık bu süreci tırmandıracak diye düşünürken, ekonomik dengeler nedeniyle bu ancak iki üç yıl sonra ofise dönüşebildi.
SG: Kolektif Mimarlar ismi yarışma ortamında özellikle 2013 yılında duyulmaya başlandı. Bir ay içerisinde bir ikincilik, üç birincilik ödülü kazandık. Sonrasında, sektörde yoğun bir şekilde konut üretimi yapan iki büyük firmadan bizi şaşırtan telefonlar aldık. Bize nereden ulaştıklarını sorduğumda, Arkitera'da dolaşırken gördük dediler. Başka bir firma tanışmak için bizi ofisine davet etti, işlerimizi anlattık. Başka bir tanesi doğrudan teklif istedi. Verdiğimiz teklifin ardından, bizden çok daha büyük ve “iyi” ofislere bile bu rakamları ödemediklerini söylediler, doğal olarak bunlar işe dönüşmedi. Yani biz sadece yarışma yapalım, sektöre bulaşmayalım gibi bir karar vermiş değiliz. Mimarın böyle bir derdi, böyle bir hedefi zaten olamaz. Temelde peşinde koştuğumuz şey nitelikli ve düzgün işler yapmak. Bunun da ancak belirli bir vizyona sahip işverenlerle mümkün olduğunu ve bir bedeli olduğunu düşünüyoruz.