Mimarlık okumaya nasıl karar verdiniz? Sonrasında yollarınız nasıl kesişti?
Sıddık Güvendi: 1983 yılında Sivas’ta doğdum. Ailemde ve yakın çevremde mimarlık ya da inşaat sektörü ile uğraşan kimse yok. Ama ben garip bir şekilde 12 tercihin tamamına mimarlık yazmıştım. Tabi bunun şu an yapmaya çalıştığım şey olduğundan tamamen bihaber bir şekilde. Tercihlerim arasından Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne girme şansını yakaladım. Kayıttan sonra bölümü gezdiğim ilk günü hatırlıyorum. Duvarlara asılı bitirme projelerini, maketleri, paftaları görünce içimden "eyvah, ben ne yaptım" demiştim. Böyle bakınca çok bilinçli bir tercih olmadığı anlaşılıyor. Ama şu an tercih yapacak olsam yine kesinlikle mimarlığı seçerim.
Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne 2003 yılında girdim ve üçüncü sınıftan itibaren mimarlığın çok keyifli bir iş olduğunu hissetmeye başladım. Bu bir dönüm noktası oldu. İşten bu boyutta keyif alınca, tüm döneme yayılan öğrenci projesi beni çok tatmin etmemeye başladı. İkinci sınıfın sonunda üç dört arkadaş ne yaptığımızı çok da bilmeden, öğrenci yarışması çizelim diye bir araya geldik. Sonra da bu yolda devam ettik.
Bu anlamda KTÜ sizi yarışmaya teşvik eden bir okul muydu?
SG: Tabi, Ayhan Usta ve Gülay Usta hocalarımız bizi hep teşvik etmiştir. KTÜ'de yarışmalara düzenli katılan tek ekip de onlardı. Bu konuda hevesli öğrenciler için ciddi bir çalışma ortamı oluşturuyorlardı. Ayhan hoca yarışmalarla uğraştığımızı bir şekilde hissetti. Sonrasında beni de ekibe davet etmesiyle hayatım değişti. Keyif alarak çalışma süreci, onlarla bir araya geldikten sonra ciddi bir tutkuya dönüştü. Şu anda da o tutkuyla devam ediyoruz.
Katıldığınız ilk yarışma hangisiydi?
SG: Ayhan hoca ile birlikte katıldığım ilk profesyonel yarışma, Kahramanmaraş Belediye Başkanlığı Hizmet Binası Ulusal Mimari Proje Yarışması'dır.
Peki ilk öğrenci yarışmanız?
SG: Afyon, Bolvadin Parkı Kentsel Tasarım Öğrenci Proje Yarışması'na katılmıştık. Ara sıra o paftaları açıp bakıyorum. Bilgisayara bile hâkim değilmişiz. Gayet amatörce çizimler var ama bugünün temelleri oradan geliyor.
Oya hanım sanırım siz de KTÜ'densiniz...
Oya Eskin Güvendi: Evet, Sıddık'la sınıf arkadaşıyız. Ben eczacı olmak isteyip mimar olanlardanım (gülüyor). Bölümü sevmem, mesleği sevmemle süreç beni bu noktaya getirdi. Sıddık'la benzer süreçlerden geçtiğimi söyleyebilirim. Başka bir arkadaşımızla birlikte yarışmalara katılıyorduk. Hem çalışıp hem profesyonelleşmeye gayret ediyorduk. Mesai bittikten sonra, yeni bir mesaiye başlayıp gece geç saatlere kadar çalışıyorduk. Bu durum iki yıl sürdü. Aynı zorlukları Barış da yaşıyordu. Yarışma camiasında herkes birbirini tanıdığından, kendisiyle bir şekilde kaynaştık ve Sıddık ile ofis ortaklığı sürecine girdiler.
Barış Demir: Ben de 1995 yılında İzmir Karşıyaka Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi mimarlık bölümüne girdim. Yine benimki de bilinçli bir tercih değildi. Lisede fen bölümünü seçmiştim, küçük puan farklarıyla şansıma mimarlık düştü. Eskişehir ve mimarlık ile tanışmama gelirsek, ciddi anlamda zorlu bir süreçten geçtiğimi söyleyebilirim. Başlangıçta oldukça konvansiyonel bir eğitim sistemi ve yoğun bir çizim yüküyle karşılaştık. Sonraki dönemlerde okul içerisindeki yeni yapılanma ve yarışmacı hocalarımız vasıtasıyla ulusal ve uluslararası yarışmalara katılmaya başladık. Orada edindiğimiz bilgiler bugün de bize yardımcı olmaya devam ediyor.
Mezuniyet sonrasında bu mesleği farklı alanlarda deneyimleme şansım oldu. Okulun getirmiş olduğu iyi bir maket yapımı bilgim var mesela. Mezuniyetim 2001 krizine denk geldi. Mimarlık ortamı açısından da ülke açısından da çok parlak bir dönem değildi. İş ilanı dahi yoktu. Bu anlamda hem öğrencilik dönemindeki yarışma deneyimi, hem de okul projelerini üretirken kullandığımız teknikler büyük bir şanstı. Dönemin başından sonuna kadar yoğun bir şekilde maket üzerinden üretim yapıyorduk. Mekânı birebir anlatabilmek için en ideal yollardan birisi, maket. Ben bunu profesyonel meslek hayatına da taşıdım. Mezun olduktan sonra 2-3 yıl Atölye K'nın kurucusu Murat Küçük ile birlikte Türkiye’nin seçkin mimarlık ofislerine maket ürettim. Türkiye'de yapılmakta olan neredeyse bütün önemli projelerin konsept maketlerini biz hazırladık. Tabanlıoğlu, EAA, Han Tümertekin, Nevzat Sayın gibi ofislerle işbirliği içerisinde olmak ve maket üretimi anlamında o projelerin süreçlerinde yer almak çok keyifliydi. Sonrasında ofis ve belediye projesi taahhüt edebileceğimiz birtakım projelendirme çalışmalarına giriştim. Bunları yaparken yine her sene bir yarışmaya girmeye çaba gösteriyordum. Bu sürecin sonunda 2011 yılında Sıddık ile yollarımız kesişti. İlk başta bir mekan ortaklığı ile bir araya geldik. Birlikte birkaç yarışma projesi hazırladık. Tek başına üretmeye alışık olduğumuz için ayrı ayrı yarışmalar da yaptık. Sonra, madem aynı ortamı kullanıp aynı şeyi yapıyoruz neden birlikte üretmeyelim deyip Kolektif Mimarlar' ı kurduk.
Kolektif Mimarlar ismi 2011'de mi resmileşti?
SG: Kolektif üretim anlamında böyle bir model, çoksesli bir ofis olma durumu önceden beri aklımızdaydı. Bu da yine öğrencilik yıllarımızdaki yarışma ortamından kaynaklanıyor. Henüz üçüncü sınıf öğrencisiyken, benden yaşça çok büyük ve deneyimli bir ekibin içerisinde düşüncelerimi rahatlıkla paylaşabiliyordum. Çevremde, senin önerini de görelim diyen insanlar vardı ve bu çokseslilik durumunun işlere çok iyi bir şekilde yansıdığını gördüm. Genel anlamda mimarlığın, özelde ise yarışmacılığın tek başına yürütülecek bir iş olduğunu düşünmüyorum. Zaten yapı olarak da hiçbirimiz "one man show" tipi insanlar değiliz. Bir araya gelip daha iyi işler üreteceğimize düşündük. Ofisin ismi oradan geliyor. Bu yapıya uygun olan insanlar burada yer aldı, olmayanlar ayrıldı. Serüvenimiz bu şekilde devam ediyor.