Biraz da sizin mimarlık ve tasarım yaklaşımınızdan, ürettiğiniz projelerden bahsedelim... Bir araya gelerek çok paralel bakış açıları yakaladığınızı söylemiştiniz. Bu ifadeyi biraz açabilir miyiz?
EmirU: Her proje kendi şartları, kendi alanı ve müşterisi ile önümüze geliyor. Bence hepsini kendi şartlarından yola çıkarak değerlendirememek, Türkiye'de karşılaştığımız açmazlardan biri. Her projeye aynı şekilde yaklaşmamak, tasarım felsefemizin başladığı nokta. Dolayısıyla çıkan ürünler çok farklı olabiliyor; aynı elden çıkmasının verdiği bir dil birliği olsa da...
Yıldız Teknik Üniversitesi'nde verdiğiniz proje derslerinden birinde belki bir konsept üretmenin değil ama bir felsefe üretmenin, hikaye yazmanın çok fazla bilgi-birikim gerektirdiğini ve bunu anca gerçekten büyük zekaların yapabileceğini söylemiştiniz. Siz bu anlamda mimarlığın hikaye yazma kısmına hiç girişiyor musunuz?
DurmuşD: Bugün olsa olsa ne söylediğimizi değil, ne söylemek istediğimizden bahsedebilirim ve bu sizin bahsettiğinizden farklı bir şey. Mimari ürünlerin üzerine mimarların hikaye yazmasını saçma bulduğumu söyleyebilirim. Her yapının, her projenin bir hikayesi vardır ama bu sadece beni, bizi bağlar. Ama mimarın ürününün ne söylediği önemlidir ve bu herkese göre değişir. Esasında yapıların tarih boyunca iletişim görevi de böyle bir şey. İnsanlar yüzyıllarca tarihi yapılar üzerinden okudular. Dil de böyle bir şeydir; mimarın onun üzerine ne söylediğinin de çok önemi yoktur. Günümüzde pek çok mimar projenin hikayesini tamamlandıktan sonra yazıyor.
EmirU: Aslında hakiki iyi yapıların da çok fazla hikayesi olamıyor; kısa hikayeleri oluyor. Kötü yapıların uzun hikayeleri oluyor.
DurmuşD: Eğer ki bir mimar yapı üzerine çok hikaye anlatırsa yapı hakkında konuşacak, yapının konuşacak çok bir şeyi yok demek oluyor.
EmirU: Bizim amacımız ‘hikayesiz' bina yapmak ve bence de mimarinin hikayesi olmamalı. O daha ziyade koreografiye giriyor. Mimarlık sonuç olarak optik ve estetik bir sanat. Baktığınız zaman tüm hikayesini tek seferde algılayabilmeniz lazım. Parça parça, fragmanlar haline bunu vermek zorunda kalıyorsa, orada başka şeyler eksik oluyor.
DurmuşD: Bizim projelerimizin hepsinde üzerine bir taş daha koyma, onları sorgulama gibi endişelerimiz var. Bunlar bizim kendi sorularımız ve onlar, yapıyla karşı karşıya gelen kimseler veya son kullanıcı için bir veri oluşturmaz ki...
Şunu söyleyebilir miyiz: Bir yapıyı tamamladıktan sonra üzerine açıklama metni bulunan bir tabela asmıyoruz.
DurmuşD: Bu zaten benim bakışıma göre ucuz ve saçma bir şey. Biz tüm projeleri yaparken elbette bir fikir üzerine inşa ediyoruz. Tüm projelerimize baktığınızda – eğer izleyen, gözlemleyen bir göze sahipseniz - bir yaklaşım metodu olduğunu görürsünüz. Hepsi bir sorunun gelişimi üzerine şekillendirilmiştir ve hep onun cevapları aranmaya çalışılmıştır ama bu dediğim gibi yalnızca bizi ilgilendiren bir şey.
EmirU: Benim en zorlandığım şey, bir binayı anlatmak. Çünkü anlatmamayı tercih ettiğim için o projeyi yaptım -
DurmuşD: - Yoksa edebiyatçı olurdum... (gülüşmeler)
Türkiye'de mimarların en yakındığı şeylerden biri, yapının tasarım ve uygulaması sırasında çeşitli merciler, hiyerarşiler ve yasaların yarattığı baskı ve engeller. Hatta genellikle projeler, ‘gerektiği' takdirde planlandıklarından daha farklı gösterilirler. Sonrasında da "Biz neler yapacaktık da izin vermediler" şeklindeki popüler serzenişleri duyarsınız. Yurtdışında bu farklı mı? Ya da Türkiye'yi siz de böyle gözlemliyor musunuz?
EmirU: Tüm servis sektörünün içerisinde hep bir şikayetçi kesim vardır. Mimarlık da sonunda bir servis ve onun da tabiatıyla birlikte gelen şikayetçi bir tarafı var. Ama bu da bir seçenek ve biz hiçbir zaman o seçeneği kullanmadık. Bu ofiste şikayet eden pek fazla kişi göremezsiniz.
DurmuşD: Biz öncelikle şunu yapıyoruz: Her projenin kendi hikayesi ve o hikayeyi oluşturan faktörler olur. O faktörler bazen limitler, bazen ise talepler olarak karşınıza geliyor. Önemli olan mimarın, elindeki limit ve taleplerin belirlediği malzemeyi nasıl kullanacağını bilmesi. Sonuçta o limitler olmasa başka limitler olacaktı. Biz de yıllarca imar yönetmeliğinin saçmalıklarına yönelik konuşmalar, tartışmalar yaptık. Ama artık bunları konuşmanın çok da fazla önemi olmadığını görüyoruz.
EmirU: Yurt içinde ve yurtdışında bu kavga tamamen aynı; öncelikle bunu söylemeliyim. Yurtdışında başka şartlar var, burada başka! Türkiye'de daha eksiğiz, karmaşığız diye bir şey yok.
DurmuşD: Türkiye ve yurtdışındaki mimarlık pratikleri arasındaki fark sadece, buradaki mimarların çok daha fazla bilgi ve sorumluluğa sahip olmak zorunda kalmaları denebilir. Bir mimar Türkiye'de iyi tasarımcı olacak; iyi konuşmayı bilecek; diğer disiplinlerden anlayacak ve uygulamayı bilecek; koordinasyonu kotarabilecek... Bir çok şeyi bilecek, bilecek, bilecek! Dışarıdaki mimarların ise uzmanlık alanları ve pozisyonları çok daha tanımlıdır. Esas faktör biraz da belki bu.
EmirU: Çabuk gelişen ülkelerde bu sorun hep var zaten. Tüm Güney Amerika'da mimarlık aynen böyle! Geçen gün Durmuş'la tartıştığımız bir konu vardı: Türkiye'deki binalarda inanılmaz bir malzeme kargaşası var. Neden? Çünkü o kadar hızlı gelişen bir ülkeyiz ki; devamlı yeni malzeme, yeni tedarikçi geliyor. Avrupa'ya baktığınızda binaların çok daha az malzeme ile yapıldığını görüyorsunuz. Çünkü kendilerinden daha eminler; çoğu şey denenmiş zaten. Bizim hafif bir tecrübesizliğimiz var.
DurmuşD: Malzeme de mimarlığın kendisini ifadesidir ve en önemli kriterlerden birisidir. Eğer ki bir mimar hangi formda, nasıl malzeme kullanması gerektiğinden haberdar değilse başarısız olabilir. Dolayısıyla o farklı bir kültür. İşin esasında tasarım tarihinin başından itibaren her mimari formun üstlenebileceği malzemeler bellidir. Siz baştan bu kararı vermemişseniz, sonrasında bunları bir şekilde ‘copy-paste'ler ile monte etmeye çalışırsanız karşılaşacağınız sonuç tasarlanandan çok farklı yerlere gidebilir.
Yurtdışında yaptığınız bu erken dönem projelerinden biraz söz edebilir miyiz?
EmirU: Ben Durmuş ile ortak olmadan önce İngiltere'de ufak tefek işler yaptım. Ama esasen son zamanlarda Azerbaycan'da ve Kıbrıs'ta epeyce iş aldık.
DurmuşD: Yurtdışındaki mimarlık büroları ile işler yaptık. Mesela Zorlu projesinin ön çalışmalarını bizim ofiste oluşturduk, ikinci etap çalışmalarını Viyana'da yaptık. Bunlar da ofis yapılanmasından tutun bir projeye nasıl yaklaşılacağına, nasıl geliştirileceğine kadar çok ciddi tecrübe getiriyor. Bunlar da ölçülemeyen değerler olarak görülebilir.