E. Seda Kayım: Böyle bir mekanın açılma fikri ilk olarak ne zaman ve nasıl çıktı?
Adnan Sözmen: Rainforest'ın Amerika'daki kurucularından Ercüment Uçar, aynı zamanda İstinye Park'ın Yönetim Kurulu üyelerinden biri. 2000 senesinde Rainforest,Landry adlı büyük bir firmaya satılırken Ercüment Bey de Türkiye ‘master-franchise' haklarını kendi üzerine almış. Başarılı bir konsepti olduğuna inandıkları için bu süreçte Rainforest'ı Türkiye'ye getirmek üzere projeler üretmişler. Uygun mekan ve uygun zaman tartışılmış. Ercüment Bey'in yakın arkadaşı olan Zafer Yıldırım ile İstinye Park projesini hayata geçirecekleri zaman Rainforest Cafe'ye de yer verilmiş.
E. SedaK: Rainforest Cafe'nin İstinye Park'taki yerinin kararlaştırılması, projelendirme ve uygulaması hangi tarihlere rastlıyor?
Özer Önkal: Ercüment Bey ile ilk görüşmemizi Eylül 2006'da yaptık. Bunun üzerine çalışmalarımız Kasım 2006 itibariyle yavaş yavaş başladı. Randımanlı çalışmaya başlamamız ise 2007 Ocak'ına rastlıyor. Bu tarihten Nisan-Mayıs'a dek projelendirme üzerine çalıştık. Mayıs'tan itibaren başlayan inşaat süreci de Eylül 2008'de tamamlandı.
E. SedaK: Restoranın tasarım konseptinden de biraz bahsedebilir miyiz? Bir yağmur ormanı ortamını canlandıran nelerle karşılaşıyoruz burada?
SinanP: Tüm Rainforest'larda gerçek bir yağmur ormanının düzeni kurulu. Örneğin bu gördüğünüz ağaçlar ‘Brasilian Banyan Tree', yağmur ormanının çok önemli ve karakteristik ağaçlarından. Her tarafta tropik balıklar var. Burada gördüğünüz şelale, yağmur ormanlarının vazgeçilmezlerinden. Bu yoğun örtü arasında kalan, oturma alanı olarak düzenlenen açıklıklar da yalnızca ihtiyaçtan doğma bir kurgu değil. Yağmur ormanlarında gerçekten belirli alanlarda böyle boşluklara rastlanıyor; geri kalan kısımlarda ise çok yoğun bir örtü var. Hatta çoğu noktada yerdeki toprağa hiç gün ışığı inmiyor; yer yer oluşan boşluklardan ise gökyüzü görünüyor. Restaurantın gökyüzünü simüle eden kısmı da bunu temsil ediyor. Rainforest'ın yerleşiminin kurulu bir felsefesi de var.
ÖzerÖ: İş öncesinde yağmur ormanları hakkında bir araştırma da yapıldı tabii... (gülüyorlar)
E. SedaK: Peki ‘dersinize' nasıl çalıştınız? Diğer Rainforest'ları ziyaret ettiniz mi?
ÖnderK: Projeyle ilgili elimizde çeşitli dokümanlar, görseller vardı. Ancak Özer, hem Londra hem Paris'teki Rainforest'lara özel olarak gitti.
ÖzerÖ: Paris ve Londra'daki Rainforest'ları Ercüment Bey ile beraber ziyaret ettik. Ama neticede görüp bakmak, fikir edinmek başka, uygulamak başka bir şey. Fakat kullanılan malzemelerin zorluları, teknikleri ancak onları kullanırken ortaya çıktı. Bu yüzden de işin yürütülmesi biraz düşe kalka oldu; o süreci öğrenerek geçirdik.
SinanP: Ve çok ciddi bir e-mail trafiği ile! Biz, Amerika'daki sahipler, firmalar ve buradaki uygulamacılarla günde belki 10-15 yazışma oluyordu. Tecrübesi benim için en faydalı olan, o koordinasyonun nasıl çalıştığını görmekti diyebilirim.
E. SedaK: Rainforest Cafe'nin projesinin kabul etmenizde en temel faktör, en önemli motivasyon neydi?
ÖzerÖ: Hepimizin sanırım bu konuda benzer fikirleri var. Motivasyonumuz öncelikle macera idi. Bambaşka bir konsept, bambaşka bir imalat, proje ve malzemeler, daha evvel tecrübe etmediğimiz, görmediğimiz teknikleri kullanma imkanı bizi etkiledi. ‘Zarfın dışına çıkmak' olarak tabir edeceğim şeyler yapma fırsatıyla kolay kolay bir daha yapma fırsatını bulabileceğimi zannetmiyordum. Bu yüzden bu projeye katıldım.
Önder Kul: Sanırım burada bir şeyi de eklemek lazım. Bu işe vesile olan Özer oldu. Sinan, ben ve Özer daha önceki yıllarda, farklı projelerde çoğu kez beraber çalıştık. Özer'in böyle bir projeye ilişkin bize teklifte bulunmasının nedeni de, projenin eğlenceli ve farklı olmasının yanı sıra teknik anlamda ağır bir proje olması. Üçümüzün de çok iyi olduğu mesleki noktalar var. Üçümüzün de bir yandan farklı firmalarda işleri devam ettirirken diğer yanda güç birliği yapması, hepimiz için iyi bir enerji oldu diyebilirim.