Az önce Uçhisar projesiyle uluslararası standartta bir iş yaptığınızdan bahsettiniz. DS Mimarlık 2013 yılında Chicago Athenaeum Mimarlık ve Tasarım Müzesi'nin uluslararası mimarlık ödülüne değer görüldü. Size bu gururu yaşatan proje hakkında bilgi alabilir miyiz?
DA: Evet, o da özellikle Sevim'in yoğunlaştığı bir iş. O süreci aktarmadan önce kısa bir giriş yapayım. Biz aslında senelerce kamusal proje üretmek istedik ama kamuyla kurduğumuz ilişkilerden hiçbir zaman sonuç alamadık. Tek sonuç aldığım kamusal iş, ilk işimdir; Günel Akdoğan ile beraber yaptığım Kuruçeşme Parkı. Başlangıçta ismi Günel Akdoğan Parkı'ydı, sonra değiştirip Cemil Topuzlu yaptılar. Ondan sonra da kamu sektöründe pek şansımız olmadı. En son Mısır Çarşısı için bir proje hazırladık. Her şeyiyle çok sevdiğimiz bir iş oldu ama şunu çok geç fark ettik; bizi senelerce Anıtlar Kurulu'ndan proje geçirmek için kullandılar. Çünkü Anıtlar Kurulu bizim yaptığımız projelere güvendi. Çok iyi sunuşlar ve tartışmalar yaptık. Sonra belediyelerin reddedilen tüm projeleri arka arkaya bize gelmeye başladı. Biz de bizi tercih ettiklerini zannettik, halbuki ilgisi yok. Doğrusu bu bizi çok yaraladı. Mısır Çarşısı projesinde de Fatih Belediyesi kendi başına, yepyeni ilgisiz bir proje yaptı. Affetmeyeceğim işlerdendir. Sonunda telif hakkımızı verelim gitsin dedik. Niyet başka olduktan sonra... Bundan bahsettim çünkü sonrasında ödül aldığımız projede Kocaeli Belediyesi ile hoş bir çalışmamız oldu. Kocaeli, Gebze, Eskihisar civarında arka arkaya bazı çalışmalar yapıldı. Çok iyi olmayan uygulamalar oldu, biraz daha başarılı olanlar oldu. Hatta bir tanesinde kavga ettik, yazılar yazdık. Yani yine sorunlar oldu ama sonuçta güzel bir sonuç elde ettik. Kuruçeşme Parkı'ndan sonra kamuya yaptığımız tek proje Kocaeli işleri oldu.
SA: Açıkçası başlangıçta Kocaeli Belediyesi de "nasılsa bunlar projeyi Kurul'dan geçirir" düşüncesiyle bize geldi. Eskihisar'da üç ayrı lokasyonda, üç ayrı proje söz konusuydu. Ödül kazanan tasarım da bunlardan oluşuyor. Birinci etap, Eskihisar sahilinin düzenlemesiydi. Belediye orada bir dolgu istiyordu, onaylanmış bir planı vardı ama Koruma Kurulu'ndan geçmesi gerekiyordu. Bütün hikaye kurulun olması zaten. Biz burada tercüman görevi gördük. Belediyenin isteklerini biraz modifiye ederek kurula aktardık. Projeyi analiz etmek, onu doğru aktarmak kurulun önemsediği bir konu. Çünkü proje alanı kurulun belli kriterlerine uygun; arkeolojik sit alanı, doğal sit alanı, kentsel sit alanı... Dolayısıyla Koruma Kurulu'nun görüşünün/onayının alınması gereken bir bölge. Orada çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum.
Evet, belki başta aynı ilişki düzeyiyle başladı ama onay sonrasında, müteahhitin devreye girdiği an, bizim belediyeyle oluşturduğumuz ilişkinin en kritik noktasıdır. Şu üç ayağı önemseriz; müellif, belediye ve müteahhit. Eskihisar projesinde bu üçlü ilişki çok iyi kuruldu. Belediyenin atadığı şantiyeden sorumlu kişi tesadüfen Deniz'in öğrencisi çıktı. İşi önemsedi ve mimar olarak aldı götürdü. Her hafta toplandık ve bir sürü şeyi değiştirdik ama bunlar hep bizim fikrimizdi ve sonuçt yapıcı bir süreç yaşandı. Onun sayesinde projenin belki ancak % 60'ı uygulandı ama şimdi Gebze Belediyesi bununla gurur duyuyor. "Sevim Hanımlar tasarladı" diyor. Kurduğumuz bu ilişkilerle ilk defa mimarı, peyzaj mimarını yani müellifi önemseyen bir ortam oluştu. Sonrasında Eskihisar Kalesi'nin çevresiyle ilgili yine Koruma Kurulu'na girecek olan projeler tasarlandı.
Sevince Bayrak ve Oral Göktaş [SO? Mimarlık ve Fikriyat] ile de ortak bir çalışma yaptık. Şu anda uygulanma aşamasında. Hemen karşı tepede, tepe derken yaklaşık 100 dönümlük dev bir alandan bahsediyorum, temalı bir park tasarımı yaptık. Sonunda bütün bu konuları bir masterplan çerçevesinde yeniden ele aldık. Üçü de birbirine yakın, komşu lokasyonlar olduğu için bizim gözümüzde bir bütün oldu. Ve bunu böyle yorumlayıp böyle sunmaya başladık çünkü öteki türlü üç farklı proje gibi algılanacaktı. Sonra Chicago Athenaeum'a da aynı şekilde sunduk ve ödül kazandık.