Daha önce çalışma alanlarını tasarladığınız Google için yeni bir katın tasarımını yapıyorsunuz. İlk tasarımdan bu yana çalışma kültürü açısından nasıl farklılıklar var?
ZO: Aslında çalışma kültürleri açısından bir farklılıkları yok. Büyüdükleri için ilave alan ihtiyaçları oldu. Google çalışanları tarafından seçilen bir kullanıcı grubu ile birlikte çalışıyoruz. Zaman içinde oluşan yeni ihtiyaçları beraber belirledik. Bu ihtiyaçlara göre yeni fonkisyonlar ekledik. Mevcut bazı mekanları yine Google talep ve ihtiyaçları doğrultusunda geliştirdik.
Peki aynı açıdan baktığımızda Allianz projesi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
BŞ: Allianz Genel Merkezi’ni ilk tasarlamaya başladığımızda onlar için çok büyük bir değişiklikti. Çünkü hiyerarşik olarak yöneticilerin farklı ihtiyaçlarına göre kapalı çalışma alanları, az sayıda verimsiz toplantı odaları, açık ofis gibi kullandıkları ama aslında günümüzün açık ofis anlayışına çok cevap vermeyen çalışma alanları varken; ferah, esnek, konforlu, eşit ve yeni nesil çalışma sistemine uygun bir ofise taşınmış oldular. O yüzden çalışma kültürleri çok değişti ve buna da çok çabuk ve keyifle adapte oldular.
Allianz Genel Merkezi
Türkiye’de birçok global firma var. Swanke Hayden Connell Mimarlık bu aidiyet duygusunu nasıl sağlıyor?
BŞ: Biz yabancı ortağı olan bir Türk mimarlık ofisiyiz. Tabii ki marka gücünü kullanıyoruz ama ağırlıklı olarak Türkiye'de hizmet verdiğimiz ve tasarladığımız projelerimizin altında imzalarımızın olması gerektiği için Türk mimarlık ofisi olmamız gerekiyor. Biz o yüzden kurulduğumuz günden beri mimarlık “A.Ş.” olarak hizmet veriyoruz. Londra ofisi hep yanımızda, olması gereken kurumsal yapıda.
Tasarım süreçlerinde sürdürülebilirlik kavramını Türkiye’de ne ölçüde değerlendirebiliyorsunuz?
BŞ: Çevreci tasarım anlayışı baktığınızda, olmazsa olmazları içeren bir takım kurallar bütünü. O yüzden sertifikalandırılmasının bir önemi yok aslında. Ama siz bir şekilde tasarımınıza dâhil etmek zorundasınız ki, kullanıcıya fayda sağlayan bir ürün çıksın ortaya. Çok farklı kavramlar da çıkmaya başladı aslında; LEED vardı, BREEAM vardı şimdi gündemde WELL var. Bunlar bir kaç sene sonra başka bir isime de dönüşebilir. Ama günün sonunda, bireyin yaşam ve çalışma alanında ya da kamusal alanda, sağlıklı ve mutlu bir şekilde olacağı koşulları yaratmak, olmazsa olmazlarını yerine getirmek gerekiyor. Bu girdilerin sonuçlarındaki olumlu geri dönüşler ve motivasyon rakamsal olarak da kanıtlanınca, işverenler de tabii ki bu konudaki yatırımlara önem veriyor. Biz şanslıyız, çünkü şimdiye kadar buna önem veren işverenlerle çalıştık.
BD: Sürdürülebilirlik sınırları biraz da işveren ilgili bence. Mesela Allianz İzmir Kampus de bu konuya çok önem verildi. İşveren için enerji verimliliği yüksek, sürdürülebilir bir kampüs yaratmak listenin en başındaydı.
ZO: İşverenlerimiz genelde global firmalar olduğu için bir sertifika almasalar da proje tasarımlarının sertifika standartlarına göre gerçekleştirilmesini istiyorlar. Mesela Credit Suisse LEED sertifikasına başvurmasalar bile gerekli standartlara uygun bir proje tasarım istediklerini berirttiler.
Palladium Tower
Ofisinizde işe alım süreçleri ya da stajyer alım süreçleri nasıl işliyor? Biraz gençlere ilham vermek adına ne gibi kriterleriniz var?
BŞ: Teknik liselerden kış döneminde, üniversitelerde eğitim gören arkadaşlarımızın da yaz aylarında staj istekleri oluyor. Ekibimizde ağırlıklı olarak yaz aylarında stajerlerimiz oluyor. Biz onlara ekibimizin yeni adayları diye bakıyoruz. Bizimle oldukları süre boyunca mutlaka projelerimize dahil oluyorlar.
BD: Daha sonrasında bağlarımız kopmuyor bir şeklide çalışma imkanımız da oluyor.
ZO: Stajyer olarak bizimle çalışan ve sonra ekibimize katılan birçok arkadaşımız oldu. Bülent’in dediği gibi ilişkimiz kopmuyor.
BŞ: Biz ofisimizde herkesin fikrine değer veriyoruz. Projelerimizin tasarım aşamasından uygulama aşamasına kadar, tüm ekibin fikirlerini alıyoruz.