Bu yaklaşımı oyunlarınız üzerinden örneklersek...
Örneğin ‘Aşk ve Anlayış'ta sınırlı, hatta uzunlamasına bir mekan kullanımı vardı. Dot'un kendi içindeki en uzun cephesi kullanılıyordu. Dar bir koridor şeklindeki mekanın tamamı tek bir sahne için değil, farklı üç bölüme ayrılıyordu. Burada o üç mekana farklı dinamikler kazandırmak ile uğraşmıştım. Seyirci yine tek tarafta idi, ama onlar için farklı planlar, farklı açılar yaratmaya çalıştım. Derinlikte de dot'un mekanının camından görünen arka fon kullanılıyordu. Burada derinlik problemimiz hep var. Tabii derinlik problem midir, o da sorulması gereken bir soru.
Love and Understanding / Aşk ve Anlayış
Peki seyirci ile oyun arasındaki ‘mesafe'nin ne ve nasıl olması gerektiğine neye göre karar veriliyor?
Seyirci ile oyun arasındaki mesafe oyunun tarzı ile de kuruluyor. Aşk ve Anlayış, seyirci yokmuş gibi oynanan bir oyundu; seyirciyi görmezden geliyordu. Böcek'te ise araya cam koyarak veya odanın zeminini oluşturan bir taban atarak seyirciden iyice uzaklaşmıştık. O da oyunun yaratması gereken illüzyonu ile ilgiliydi. Seyircinin mümkün oldukça inanması ve kendini oyuna teslim etmesi gerekiyordu. Kan ve bir takım maket bıçaklar kullanılıyordu. Bu bıçakların batırılıp çıkarılması gibi numaralar vardı. Bunları inanılır kılmak için mesafe, mesafeyi sağlamak için de cam ve zemin farklılığı kullanmıştık. Bu zemin üstten de kapatılarak bir kutu dekor oluşturulmuştu. Burada camın artı bir fonksiyonu da, camdan yansıyan kendi görüntüsü ile seyircinin bir miktar daha oyundan uzaklaştırılmasıydı. Yine seyirci ile oyun arasında başka türlü bir resim kurmak için kullandığım bir başka süperpoze görüntü de, seyircinin bir kısmını da karşıya yerleştirmekti.
Bug / Böcek
Ve siz de karşıdaki seyirciyi zaman zaman görebiliyor, izleyebiliyordunuz...
İlk oyunda fon İstanbul'un görüntüsü iken ikinci oyundaki fon seyirci idi. Derinlik problemini bu iki oyunda böyle çözdük.
Böcek'te camların kullanılmasının, aynı zamanda seyircinin bir tür laboratuar deneyi izlercesine oyunun dışında kalmasını sağlıyordu diyebilir miyiz? Ya da farklı bir yönden oyuna dahil de ediyor muydu?
O cam, seyircilerin birbirlerini röntgenledikleri bir yüzey; arkasını görebildikleri bir duvardı. Ve o seyirci o duvarın arkasından hem yabancı bir hayatı, hem de iki duvar ötesinde aslında başka bir seyirciyi gözlemliyordu. O noktada seyirci de oyunun bir parçası olarak resmin içinde var oluyordu. Seyirci de izlenen bir obje haline dönüyordu.
"Böcek"te Akın Nalça ile birlikte çalışıyordunuz. Oradaki fikir alış verişi nasıl gelişti? Böceğin kurgusu nasıl oluştu tiyatrocular ve mimarlar arasıda?
Akın Bey'e metni götürdük ve bir otel odasına ihtiyacımızın olduğunu söyledik. Akın Bey de bu işe çok sıcak baktı. Ben gerçek bir otel odası değil, stilize bir şey arzu ediyordum. Onun üzerine sohbet ettik. Akın Bey tasarımı birkaç alternatifli yaptı. Aslında birbirine yakın tasarımlardı, ama bir tanesi benim için çok daha uygundu. Akın Bey zaten tamamlanmış bir şeyler getirmişti ve benim açımdan çok müdahale edilecek bir yanı yoktu. Son derece rahat çalıştık onunla da, hiçbir sıkıntımız olmadı.
Mimari çözümün ya da tasarım çözümünün tiyatroya uygulanması çok kolay bir iş değil aslında. Çalışılan kişilerin yaratıcı tarafının güçlü olması gerekiyor. O açıdan biz çok şanslıydık; çok yetenekli kişiler destek verdi bize.