Bu uzun girizgâhın ardından Dicle Hökenek Architecture'ın kuruluş hikayesini dinleyebilir miyiz?
DB Architects'ten Ocak 2010'da ayrıldım. Aslında başlangıçta bayağı zorlandım, başka bir mimarlık ofisinde yine aynı sorunlarla mı yüzleşeceğim endişesine kapıldım.
Aynı yerde uzun süre çalışmak da yeni bir adım atmada güvensiz hissetmene neden olabiliyor.
Kesinlikle, başka bir yerde yapamayacağını düşünüyorsun. Biraz da o yüzden orada altı yıl çalıştım belki de ama kötü ayrılmadım ofisten.
İşbirliğiniz sürüyor sanırım. TS Evi'ni birlikte yapmışsınız.
TS Evi'ni orada çalıştığım dönemde yapmıştık. Bünyamin Derman'ın mimari müellifi olduğu bir binaydı. Projenin konsept aşamalarında yer aldığım için binayı biliyordum. Kaba yapı bitti, sonra evi satın alan kişi iç mekanı da bizim tasarlamamızı istedi. Uzun süre o projeyle ilgili iç mekan görselleri çalışıldı. Özellikle iç mimari proje demiyorum. Buraya kadar ben sürecin içinde değilim. Sonrasında tesadüfler sonucu ve iletişim becerim de bilindiğinden projeyle ilgilenen mimar ben oldum. Hatta iç mimarlık serüvenim de böyle başladı.
TS Evi
İletişim becerisi mimarlık pratiğinde gerçekten önemli bir meziyet...
Evet, kendi işimi yaparken de bunun faydasını çok gördüm. Birçok işverenim şu an yakın arkadaşım. TS Evi'nde de işverenle yakından tanıştık. İşveren-mimar ilişkisi yerine, daha arkadaşça bir ilişkiyle başladık işe.
Ev projesi yaparken o kişiyi yakından tanımanın büyük avantajı oluyor. Richard Neutra da Bucerius House'u yapmadan önce bir süre o aileyle birlikte yaşamış.
Bu kesinlikle çok önemli. Ben de ev projelerine başlamadan önce, gidip o kişilerle neredeyse röportaj yapıyorum. Kullandıkları eşyalar ile ilgili çokça soru soruyorum. Bu hassasiyetime şaşırıyorlar. Tıpkı psikolojik bir araştırma gibi.... TS Evi'ni de bu hassasiyetle yaptım.
"Türkiye’de mimarlık, iç mimarlık iyi yapıldığı sürece ilerleyebilir"
Ve sonuçta sana iyi bir referans oldu.
Evet, modern ama aynı zamanda çok da sıcak bir ev. Referans olmasının yanında bana kazandırdığı önemli deneyimlerden biri de başarılı bir iç mimar olan Nazar Şigaher ile birikte çalışma ve üretme deneyimini edinmem oldu. Nazar çok farklı bir göz, çok iyi bir eğitim almış, çok kültürlü, çok donanımlı bir tasarımcı. Bazen öyle bir şey getiriyordu ki asla hayır diyemezsin. Bir an önce inşa edelim hevesiyle işe sarılıyordum. Orada da o mimar egosu olmuyordu. Bu bence çok güzel bir şey. Sonra başkalarıyla da iş yaptım ama çok az insanda bunu yakaladım. Takıldığım bir şey olduğu zaman yine onu arar, fikrini alırım.
Türkiye’de mimarlık, iç mimarlık iyi yapıldığı sürece ilerleyebilir diye düşünüyorum. Çünkü insanlar mimari yapıları, kütlesel formları çok fazla irdelemiyor. Ancak bir mekanın içerisine girdiklerinde kendilerini iyi hissettikleri, işin psikolojik tarafını kavradıkları zaman nitelik arayışına giriyorlar. Binayı kaba inşaat sürecinden başlayarak, bir iç mimarla çalışıp, istedikleri gibi düzenliyorlar.
Kentsel ölçekteki kararlar, bina estetiği, iklimlendirme, ekolojik açıdan binanın nasıl kurgulanacağı, malzeme kararları çok önemli. Ama bir de alt ölçekte tuvaleti 1,5’a 2 metre yapmaktansa onları birbirinden ayırmak, çok daha küçük ölçeklere inmek, ya da en azından iç mimarlarla birlikte çalışmak sağlanabilir. Kaç tane mimarlık ofisinde iç mimar çalışıyor? Mesela biz satış ofisi de tasarlıyorduk. Bu mimarın işi midir, bilemiyorum. Türkiye’de iç mimarlar bu anlamda çok mağdur ediliyor. Ortada haksız bir rekabet var. Belki de biz gerçekten "dış mimar" olmalıyız, bunun adı "dış mimarlık" olmalı ki iç mimarlığın katkısı gözle görülür hale gelsin, hatta sektör açısından da ayrı bir uzmanlık olarak ele alınsın.
Şu anda yaptığın iç mekan projelerinde mobilyaları da senin tasarladığını ve ürettiğini görüyoruz.
İç mimarlık diyorum ama ürün tasarımı da bambaşka bir konu. Ben üretimin çok içindeyim. Şu anda marangoz atölyesinden, sanayiden çıkmıyorum. Ama bu sanırım yine benim ilgili olmamla alakalı. O yüzden gidip ustalarla birlikte her çizimin üzerinden geçiyorum, bazen yalnızca atölyedeki eskizlerle revizyonlar yapılıyor.