“İşverenleri eleştirmeye, hatalarımızı inşaat şirketlerine yıkmaya çok meyilliyiz”

08 Ocak 2016

Serbest çalışmaya başlayalı beş sene olmuş. Bundan sonraki hedeflerin neler?

Hiç öyle planlar yapmadım, yapamadım daha doğrusu. Benimki hep bir koşturmaca olarak gitti. Bir iş geldi, bir iş daha geldi, ikisini de yapayım ya da yalnızca birini yapıp daha iyi yapayım, ikisini de yapmak istiyorsam en iyisi bir arkadaşımı arayayım ve onla birlikte yapayım gibi kararlar aldım. Yoksa beş yıl sonra Nişantaşı'nda ofis açacağım, beş tane çalışanım olacak, artık sadece iş görüşmelerine giden bir patron olacağım diye hiç düşünmedim. Zaten benim öyle bir süreç yaşamam mümkün değil. Ben marangozla konuşmadan o işi bitiremem. Yanımdaki mimar çok iyi, çok nitelikli olabilir ama işin o kısmıyla ilgili kendimi güvende hissetmeden, ustaların o işi iyi yapacağından emin olmadan duramam. 

O zaman bugünden bahsetmeye devam edebiliriz. Ofisin işleyişi nasıl, yakın dönemde neler yapmayı planlıyorsun? 

Mimar arkadaşlarımla ortak projeler üretiyoruz, genellikle de proje bazlı ortaklıklar kuruyorum. Aslında nitelikli mimarlık üreten ofislerle iç mimarlık işbirliği yapmayı çok istiyordum ama bunun peşinden hiç koşmadım.

Stajyerimiz Ezgi teknik ressam, liseye devam ediyor. Autocad ve 3dmax bildiği için benimle birlikte daha çok şantiyelerde duruyor. Nur da Kültür Üniversitesi’nden mezun. Aramızdaki ilişki bir iş ilişkisinden öte, onların bu işe çok hevesli olmasıyla beraber, biz yanında olalım işi öğrenelim, destek olalım şeklinde bir usta-çırak ilişkisi gibi ilerliyor. Ben de öyle olmasını tercih ediyorum. Çalışanların sigortasını tam maaş üzerinden ödememeyi, fazla mesailerini ödeyememeyi içime sindiremeyeceğim için o yönde bir büyümeye gitmeyi istemiyorum. O yüzden de sayıyı az tutuyorum. Gerekirse ben fazla mesai yaparım, taşın altına elimi koyarım. Sanal bir büyüme gerçekleştirmek yerine hepimiz adına bir büyüme olsun istiyorum. Gerçekten usta-çırak ilişkisinde ilerleyip, herkes kendini bir yerde varedebildiği noktada o ofis bir ekip olur. Bugün Nur var, Ece var, başka bir arkadaşım proje bazlı olarak Nişantaşı'ndaki Sixty Beans projesinde benle birlikteydi. Bu projede bulunmayı gerçek bir staj gibi gördükleri, tüm aşamalarında bulunmayı istedikleri için sürece dahil oluyorlar. Mimarlıktaki usta-çırak ilişkisi endüstrileşmeyle beraber kayboldu. Eski dönemlere baktığımızda, iyi mimarlar yine iyi mimarların yanında yetiştikleri için de çok hızlı yol almışlar. Benzer bir şekilde Bünyamin Bey’in de benim üzerimde çok ciddi emeği var. 

"Genç mimarların birbirine destek olamamasından çok dertliyim" 

Zaten bugün kulaklarını bayağı çıtlattık. Seninle ilk Çat Kapı söyleşisini de oradayken yapmıştık. Duygusal bağlar var yani...

Olmalı da, iş hayatı dediğimiz şey para, kapital üzerinden dönüyor ama yine de işin içtenliğini, samimiyetini kaybetmemesi gerektiğine inanıyorum. Mesela dışarıdan gözlemlediğim kadarıyla Nevzat Sayın’ın ofis yapısını öyle görüyorum. Bu çok güzel bir şey. Niye kayboldu, bence bunu sorgulamamız lazım. Biraz da genç mimarların arasındaki rekabet yüzünden bu noktaya gelindi. Herkes birbirini kötülemeye, birbirine üstten bakmaya başladı. Niye bir araya gelemiyoruz, niye Genç Mimarlar Derneği diye bir oluşumumuz yok? Çünkü herkes tek başına var olmak istiyor. Evet benim ofisimin adı da Dicle Hökenek Architecture, kavramsal bir ismi yok. Ya da şimdi bir ortaklık kuracak olsam aynı isimle var olacağım? Hayır, yanına başka bir isim de eklenebilir. Dünyada da bu böyle. Herkes kendi ismiyle ortaklık kuruyor, ayrılıyor. Ama genç mimarların bir araya gelememesinden, birbirine destek olamamasından çok dertliyim. Bugün genç bir mimar "işten ayrılıp kendi ofisimi kuracağım, birkaç şeye ihtiyacım var" diyerek beni arasa, her şeyi anlatıp, dikkat etmesi gerekenleri söyleyip, süreci onun için hızlandırmak isterim. Ben bu süreçte tek başınaydım ve bütün bunlarla tek başıma mücadele ettim ama başka birinde bu böyle olmak zorunda değil. Çünkü bunlar sana deneyim kazandıran zorluklar değil, yalnızca üstesinden gelmen gereken problemler. Örneğin, işverenin seni suistimal etmesini iyi bir sözleşmeyle önleyebilirsin, bu aslında çok basit. 

Bahsettiğin gibi bir genç mimarlar oluşumu olsa bunların önüne daha kolay geçilebilir.

Ben gerçekten böyle bir oluşuma ön ayak olurum. Belki birçok insan da bunun böyle olması gerektiğini düşünüyordur ama bu konuda bir şey yapmıyordur. Mimarlar olarak işverenleri eleştirmeye, hatalarımızı inşaat şirketlerine yıkmaya çok meyilliyiz. Kendimize bakıp, bu konuda ne kadar mücadele ediyoruz ya da gençler olarak ne yapıyoruz diye sormamız gerek. Gezi’de hepimiz çıktık, mücadele ettik ama mesleki açıdan bir problem yaşadığımızda ne kadar bir araya gelip sesimizi duyurmaya çalışıyoruz?

Çamlıca Camisi yarışmasına girmemek bir protesto değil. Kimse Türkiye’deki mimarlık ofisi sayısıyla yarışmaya başvuranları kıyaslayıp bu insanlar neden yarışmaya girmiyor diye dert edinmiyor. Sonuçta başka bir mimarlık ofisine bunu yaptırıyorlar. Tam tersine o yarışmaya gireceksin, hatta çok iyi bir fikirle gireceksin ve onun nasıl olması ya da nasıl olmaması gerektiği üzerine yazacaksın, çizeceksin ki o farklı bir şekilde yapıldığında senin eleştirin gün yüzüne çıksın, konuşulsun. Kolokyumlara gidiliyor, kimse kimseyi doğru düzgün eleştirmiyor, eleştiremiyor. Eleştiriyorsa da bu sefer o projeyi ileri taşımak için değil, yermek için eleştiriyor. Bu bana çok garip geliyor.

Şimdi okul ortamında bu eleştiri ortamını oluşturmaya çalışıyorum. Lütfen hepiniz birbirinizin projesi hakkında konuşun, eleştirin diye öğrencileri teşvik ediyorum. Benim de bir sunumuma gelin, dinleyin, eğer size öyle düşündürüyorsa bana bunu neden yaptın diye sorun. Şu an 19 öğrencim var, bu dönem proje olarak konut yaptılar. Projelerinde iç mimarlık ve mimarlık çok iç içe geçti. İlk önce akıllarındaki 3+1, 2+1, toplu konutlar, villalar, kışlık/yazlık evler konusunu unutmalarını istedim. Bir karakter yaratmalarını ve seçtikleri karaktere Sanayi’de bir ev tasarlamalarını istedim. Endüstriyel bir yapının içinde, sıfırdan, oraya da duyarlılık gösteren bir konut projesi yapacağız dedim ve hepsi şaşırdı. Sonra kendi alanlarını seçip bir karakter oluşturdular. Hepsi o karakterle ilgili hikayeler yazdı.

Bu tıpkı benim şu anda birisinin evini tasarlarken yaptığım sohbet gibi. Önce o insanı çok iyi tanıyor, hatta arkadaş oluyorum. Mimar-işveren ilişkisinden çok, nelerden hoşlandığı, nerede okuduğu gibi geçmişine ve kültürel birikimine, yaşam biçimine  yönelik veriler topluyorum. Tek mi yaşıyor, sevgilisi, eşi var mı, çok misafiri gelir mi? Hiçbir proje birbirine benzemiyor, hepsinin kendine ait bir karakteri var. Bir dönem mimarlıktan uzak kalmış olmanın da yarattığı çekinceyle okulda olmak çok iyi geldi. Yeniden üst ölçekte, kent ölçeğinde bir şeyler düşünmek, konuşmak, tartışmak, araştırmak çok faydalı oldu. 


Dicle Hökenek ile Öğrencilikten Ofis Hayatına...
Ofisin Genç Üyeleri
Bu Haberi Sosyal Medyada Paylaşın
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.
Bu İçeriğe Yorum Yazın
Ad Soyad
E-posta
Yorum
Kalan karakter :