Ongun|Caglayan Mimarlık olarak ileride yapı ölçeğinde tasarım ve uygulama yapma hedefiniz var mı?
Umut Çağlayan: Tabi ki var; çizdiğimiz projeler var. Ama bir şekilde yapamadık onları… Her halükarda çok istediğimiz bir şey. Sonuçta ikimiz de mimarız ve mimarlık şu anda içimizde kalan bir uhde gibi…
Nasıl oldu da kendinizi iç mekan tasarımı alanında yetkinleşip yoğunlaşırken buldunuz?
Sonat Ongun: Çalıştığımız firmalardan kaynaklandı elbette ilk olarak. Elbette hoşlandığımız bir konuydu ama –en azından benim için- iç mekan projelerinde çalışmak bilinçli bir tercih değildi.
Piyasadaki tanınırlığınız anlamında, mimarın belli ölçekte ve kapsamda projeler yapması üstüne yapışan bir yafta mıdır?
UÇ: Olabilir; insanlar "Ongun|Caglayan iç mekan çalışıyor" diyebilirler. Ama Sonat'ın da söylediği gibi, çalıştığınız firmalardan gelen bir alışkanlık bu… O şekilde başlayıp öyle devam ettik. Portfolyomuz şu anda ciddi oranda iç mekan üzerine; mimaride ise yarışma projeleri ve çizdiğimiz ama bir şekilde hayata geçiremediğimiz projelerden ibaret. Ama zamanla başaracağımızı düşünüyorum.
Mevcut deneyiminizin üzerine koyduğunuzda, yapı ölçekli uygulamayı da iç mekan uygulamaları kadar özgüvenle yapabileceğinizi düşünüyor musunuz?
SO: Kesinlikle! Hatta belki daha büyük özgüvenle…
UÇ: İç mekanla uğraştığınız zaman daha mikro ölçeklere iniyorsunuz. Binalarda hiç düşünmeyeceğiniz şeyleri düşünüyorsunuz. E, binayı tasarlarken iç mekanı da hayal etmenizi sağlıyor. Sadece yerleşimine ve dış etkisine değil, içindeki insanların ne hissedeceğine, cephelerin içerideki etkisinin ne olacağına, ışığın nasıl düşeceğine de dikkat edebiliyorsunuz. Aynı zamanda çok ciddi bir malzeme bilgisi getiriyor bize!
El attığınız da mobilyaları da bizzat tasarlayabildiğinizden söz ettiniz -ki tüm bu formasyonları birbirinden ayrı tutmak mümkün değil. Peki ürün tasarımı farklı bir haz kaynağı mı sizler için?
SO: Aslında bir noktada ona da el atma arzumuz var! Mobilya tasarımı çok keyifli bir konu… Mümkün mertebe hazır mobilya alıp koymaya direniyoruz. Öncelikle insanın malzeme ve detay bilgisini diri tutuyor, maksimuma çıkarıyor.
UÇ: Sonat'a ek olarak şunu söyleyebilirim: Bir eve girdiğinizde her şeyin sizin elinizden çıkmış olması çok keyifli. Koltuğu da ben çizdim, masayı da ben yaptım, sehpa benim tasarımım diyebilmek…
Kimlerle çalışıyorsunuz mobilya üretirken?
SO: Küçük atölyeleri olan ustalarımız var.
UÇ: Ama hepsi de proje okuyabilen ve sürekli bizimle çalıştıkları için neyi ne kadar istediğimizi bilen insanlar. Eğer marangoza ait bir işse üç boyutlu görseller hazırlanıyor. Toplantılar yapılıyor; detaylar kalem kalem saatlerce anlatılıyor.
SO: Onların da bazı önerileri oluyor. Hangi malzemeyi kullanırsak ne kadar etkili olacağı yönünde örneğin…
UÇ: Mesela Alibeyköy'e gidip mermer seçiyoruz.
SO: O detaylarla çalışmak bize çok keyif veriyor.
UÇ: Projenin içinde kaybolmadığınız sürece çok keyifli bir süreç. Mimarlığa da faydası oluyor, mikro ölçekte düşünebiliyorsunuz.
Peki bu ustaları nasıl seçtiniz? Mutlaka bir deneme yanılma süreci geçirmişsinizdir, kötü durumlarla karşılaşmışsınızdır…
UÇ: Evet iş hayatınızda çok kötü durumlarla karşılaşıyorsunuz. Çünkü usta kültürü bambaşka bir kültür… Onlarla anlaşmak müşteriyle anlaşmaktan çok farklı bir sistem, bambaşka bir dilde konuşuyorsunuz. İnanın akla hayale gelmeyecek insanlarla iş yaptık. Muhteşem bir marangozumuz var, inanılmaz iş yapar, bugüne kadar bizi hiç yanıltmadı. Ama çok denedik, çok yanıldık; bizi çok üzen ustalar da oldu.