Uğur Doğan: Peki şu anda LOT bir şirket mi?
EA: Evet, LOT mecburen bir şirket oldu. Dediğim gibi LOT bir markaydı, sadece onun altında “Erkan Akan Mimarlık”, “Nurullah Kaya Mimarlık” gibi mimarlık şirketleri olan bir gruptuk. Yaklaşık 2-2,5 yıl bu süreç böyle devam etti. Ancak, bu süre zarfında kan kaybetmişiz diyebilirim. Bu sistemi ilk başta tahayyül ederken buraları çok fazla düşünememişim ya da iş yoğunluğundan zaman içinde kaçırmışım. Çünkü bizim gücümüz içerideki insan sayısının fazlalığından kaynaklanıyordu. Yani 10-15 kişi olduğunuz zaman bir iki kişinin girip çıkması sizin sisteminizi bozmaz. Ancak bu sayı 3’e 4’e düştüğü zaman durum kritikleşiyor. Her insan sistemde inanılmaz önemli bir dişli haline geliyor ve o çıktığı zaman sistem çalışmamaya başlıyor. Akademiye geçen birçok arkadaşımız oldu, askere gidip şehir/ülke değiştirenler vs... Birçok sebepten sayımız 2 sene sonunda 4’e kadar düştü. Sonrasında şirket olmak zorunda kaldık. Özümüze aykırı olan bir haraket yaptık bence ve ortak olduk.
NK: Aslında formal şartlar bunu gerektirdiği için yapılmış oluyor.
EA: Evet ama mevcut sisteme devam edebilirdik. Tecrübesizlik de vardı tabi. Bir anda birbirimize yüzde yüz bağlı yani gerçek anlamda ortaklı bir şirkete büründük.
UD: Elde kalan kişilerle...
EA: Evet 3 kişi olarak. Bir kişi şirketleşmek istemedi mesela o anda. Çok ciddi bir yük olarak düşündü ve akademiye devam etti. Sonuç olarak ortak olmak zor bir iş. Unuttuğum bir şey onu da söylemeden geçmiyeyim. Aramızdan 7-8 kişiyi kaybettik ve ben farkına varmadım. Bu sistemi başta kurarken fazla kişi olmamızın gerektiğinin farkındaydım, en az 10 kişi diye düşünüyordum. Ama işler bir ara yoğunlaştı, o iş temposunda kendime ait kuralları bile kırdım. Ben sabahlamazdım, hayat konforumu bir yerde tutmaya çalışırdım. Nurullah bilir okuldayken ilk dönem beraber çok sabahladık. Sonra dedim ki; ben sabahlamak istemiyorum, gece 01.00 benim uyku saatimdir yani (Gülüyor). Ama şöyle bir şey oldu. İşler gelmiş, yetiştirilmesi gerekiyor, sabahlıyoruz, bir düzensizlik içerisinde gidiyor. Kafanızı kaldırıp düşünemiyorsunuz. Her zaman derim; çalışan insan düşünemez! Böyle bir handikap var maalesef ki hayatta. Rahat rahat çalışıyorum, haftada 38 saat çalıştım gibi gibi bir durumunuz yok. Haliniz kalmıyor, kafanızı kaldırıp bir şeyleri düşünmeye. O koşturmacada etrafımda kim kaldı fark edemedim. Açıkcası o anda ayılmayınca da 3 kişiye düştük. 2015’ten itibaren ise LOT Studio olarak ben devam ettiriyorum. Sonrasında Figen ile birlikte iş yapmaya başladık ve bu şekilde devam ediyor.
Çaycuma Spor Kompleksi
UD: Peki tekrar eski formata dönüştürmeyi düşünüyor musunuz?
EA: Evet, düşünüyorum. Bu kolektif üretim, nasıl yapabilirim diye farklı farklı birçok insandan da görüş almaya çalışyorum. Oradaki birçok prensibimizi biz hala ofis içerisinde korumaya çalışıyoruz ama bazı konular evrildi tabi. Eskiden bir marka ve onun altındaki insanlardık, şimdi marka bir şirket oldu. Bunu nasıl değiştireceğiz gibi birçok soru var aklımda. İlerleyen zamanlarda yeni formüller bulabilirsem deneme niyetindeyim. Hatta daha dün bir arkadaşımla konuşuyorduk. Yeni nesil mimarlar yani bizler hayat kalitemizi önemsiyoruz. Bizden bir önceki nesil ise mesleklerine hayatlarını adamış haldeler. Geçim kaygısı tabi ki o dönemde bizlerden çok daha yüksekti ve biz aslında onların sağladığı imkanlarla biraz daha rahat bir hayatta büyüdük. Hayat kalitemizin düşmemesini istiyoruz. Bu yüzden de birçok insan kendi işini yapıp küçük kalmaya ve gerekirse kontak kurup birlikte iş yapmaya yöneliyor. Mesela bazı büyük projeleri belki tek başınıza yapamayabilirsiniz ya da ofisinizdeki insan sayısı yetmeyebilir. Ama hemen bir kontak kurup sizin gibi işler yapan ve zaten yıllardan beri tanıdığınız arkadaşınızla o projeyi gerçekleştirebilirsiniz. Gördüğüm kadarıyla da birçok iş artık böyle devam ediyor.
FÖ: Bir de bence bizim ait olduğumuz nesil de böyle. Çeşitli olaylar yüzünden, belki ülkenin durumu da tetiklemiştir bilemiyorum ama biz daha kolektif bir jenerasyon olduk. Aynı telefonu kullanmaktan, aynı ayakkabıyı giymekten de çekinmiyoruz. Yani “ben farklı olacağım” gibi hırsımız yok. Bence o yüzden birlikte çalışırken de kimse çok fazla sivrilmeye çalışmıyor. Bizden 5-10 yaş üstümüzdeki jenerasyon daha hırslı, daha farklı. Bizde biraz birlikte çalışalım, kimse kimseyi ezmesin, daha eşit şartlara sahip olalım durumu var, ben bunu farkedebiliyorum. LOT’un o dönem kurulabilmesinin motivasyonlarından biri de bu bence.
EA: Tabii. Farklılaşmak, ayrı durmaktan ziyade aynı işi nasıl daha nitelikli, daha detaylı yapabiliriz diye düşünüyoruz. Aslında bir ortak payda bulduğumuzu düşünüp onun üzerinden iletişimimize de devam ediyoruz. Ofislerin isimleri bile değişti. Eski kuşaklara bakarsanız tekil insan isimleridir. Algı şöyle; bir kişi var ve tek adamcılık üzeriden işler devam ediyor. Şimdiki genç ofislere bakarsanız ben bir tane bile kendi ismini veren hatırlamıyorum, çekici gelmiyor herhalde.
FÖ: Marka olmak artık popüler. Kişilerden ziyade markalar, ofisler önemli ve biz markanın çatısında kalıp o markanın altında daha farklı şeyleri yapabilmeyi tercih ediyoruz. 5 kişi bile olsan yine de o kurumun altında kendini ona ait hissediyorsun, bir kişinin, patronun altında hissetmek daha zor ve daha ezici bir şey düşündüğümüzde.
EA: Ofis yapılanmaları da keza, kendi odası olmayan bir sürü ofis sahibi var. Böyle olmak istiyorlar daha insani seviyeye gelindi anladığım kadarıyla.