EA: LOT’un temel duruşu aslında eleştiri odaklı. Yani eleştirilmediğim sürece ben kendimi ne kadar geliştirebilirim, ne kadar farklılaştırabilirim? Bu bir muamma. Ancak başka birinin seni profesyonel anlamda eleştirmesi sonucu çok daha fazla gelişebilirsin. Arka planda böyle bir düşüncemiz her zaman var.
Lisans süresince ve sonrasında katıldığım ulusal ve uluslararası mimari atölyeler ve etkinliklerin ardından İstanbul’a geldiğimde, temel amaçlarımdan ilki bir şeyler üretirken aynı zamanda kolektif bir platform oluşturabilmek oldu. 2012’de İstanbul’da çok fazla bulunmuyordum ama sürekli arkadaşlarım ile temas halindeydim. Birçok arkadaşım yüksek lisansını yeni bitirmiş ya da bitirmek üzereydi. Tam da bu sırada insanlarla görüşüp “bir şeyler yapalım” demeye başladım. Bu süreç yaklaşık 8-9 ay kadar sürmüştür. Çünkü İstanbul’a her geldiğimde bir yerlerde buluşup arkadaşlarıma fikirlerimi anlatıyordum. O zamanlar 5 sayfalık bir yazım vardı; küçük bir manifesto gibi. Nelerin olabileceği, nelerin olmaması gerektiği, mevcut ofis sistemlerinin ve üretim şekillerinin sorunlarının neler olduğu gibi. Ben iş hayatıma Brigitte Weber’de başladım ve yaklaşık 1 sene bir deneyimim olmuştu. Sonrasında İzmit’e ailemin yanına gitmek zorunda olduğum için ayrıldım. İstanbul’a gelmeden önce İzmir’de de küçük bir iş deneyimim olmuştu. Bu süre zarfında ofislerde yaptığım gözlemleri, gördüklerimi ve deneyimlediklerimi yıllar boyu hep not aldım. Sonucunda da LOT fikri ortaya çıktı. Temel amacımız çoğulcu bir yaklaşımla, birçok kişi birleşerek güç birliği yaratmak. LOT’un da kelime anlamı “A lot of”tan geliyor zaten. Tabii bunun kendi içinde büyük sorunları var. Başta herkesin aklında “11 kişi ortak mı olunur?” sorusu vardı. Biz hiçbir zaman 11 kişi ortak olmadık, benim kurmak istediğim yapı da zaten ortaklık üzerine değildi. Temel yaptığımız, iş bazlı ortaklık kurmaktı. Herkesin bireysel anlamda kendi şirketine sahip olduğu, ancak tek bir çatı altında, tek bir isimde “LOT” ‘un altında buluştuğu canlı bir platform.
Amaçlarımızdan biri “sadece” mimarlık üzerine eğilmemekti. Çünkü benim hayata bakışım da böyle. Sanki sadece mimarlık yaparsam sıkılacakmışım gibi geliyordu. Hayatımda da birçok şeye belki de bu yüzden bulaşıp duruyorum.
Burası insanların bir anlamda yapmak istedikleri adına bir umuttu. Geçimini sağlamak için bir yerde çalışıyor buraya da maddi destekte bulunuyordu bazı arkadaşlarım. İşten ayrılmak istediği zaman boşa düşmeden, var olan bir sistem içerisinde devam etmek, daha iyi işler yapabilmek ya da kendi çizgisini göstermek adına imkan sunan bir platform. Zaten LOT’un iki temel avantajından biri üretim çeşitliliği, diğeri de özgürlüktü.
İstanbul’a gelip hayatımı şekillendirmeye çalıştığımda bütün “Çat Kapı”ların hepsini inceledim. Nasıl bir mimar olabilirim, hangi yolu izlemeliyim diye... Bence soruları yanlış soruyordum. Böyle geçen 3 ayın sonunda ise bu sorulardan vazgeçip “ben nasıl bir hayat istiyorum”a geldi durum. Hayatta yapmak istediklerimi yeniden sıralayıp, nelerin beni mutlu edeceğini düşündüm ve bunları yapabilmek içinde özgür olmak gerektiğini gördüm. İyi ya da kötü olarak yargıya varmıyorum ancak, herhangi bir yerde çalıştığınızda bir yandan konforlu ama bir yandan da hayatınızı belli sınırlar içerisinde devam ettirmek durumundasınız. Bense konforsuz hayatı seçtim. Çünkü batıp çıkabileceğiniz, yoğun bir sirkülasyonda devam eden bir hayat bu. Ama bir yandan da özgür olabiliyorsunuz.
Kısacası LOT’ta hiç kimse patron değildi. Bunları yıkmaya çalıştık. LOT’un işleyişini her zaman bir makine gibi düşündük. Makinenin bir sürü çarkı var ama bütün çarklar birbirine bağlı değil. O çark sadece makineyi hızlandırmaya yarayan bir çark, bir dişli diyebiliriz. O dişliyi oradan aldığınız zaman, sistem çalışmaya devam ediyor. Ben de böyle bir şey istiyordum. Hayatımda 3 aylık bir boşluk istersem, o sistemden çıkıp istediğim her neyse ki -bomboş durmak bile olabilir- onu yapıp, sonrasında tekrar geri dönüp sistemi hızlandırmaya devam edebilirdim. İşte bütün o gözlemler, deneyimler vb. sonucunda böyle bir sistem olabileceğini düşündüm. Tek bir çatı altında ismimizi yükseltip, bu isim sayesinde birçok iş olanağına da sahip olabilmek, bu işlere erişebilme imkanına sahip olup içerde de bunu dengeli bir biçimde paylaşmak. Sonuç olarak hayatımıza böyle devam etmek temel hedefti.