NK: Kolektif çalışmaya dair çok şey söylediniz ama, bu çalışma sisteminin mimarlık pratiğinin doğası ve işleyişi arasında nasıl bir ilişkisi var?
EA: Aslında doğrudan ilişkisi var. Çünkü mimarlık kapsamı çok genişledi. Bu oturduğumuz binanın çizimlerini gördüğümde 58 yılına ait bir renovasyondu. Daha önceki yıllara ait bir bina aslında ama çizim tekniklerine baktığınızda o kadar basit ki. Şimdi yapıların kompleksliliği, küçük bir yapı bile olsa detay şeklinin bambaşka oluşu ya da artık gelinen teknoloji ile bir sürü teknikle departmanlaşması var. Mekanikte bile havalandırmayı biri çözerken, sprinkler sistemini başka bir insan çözmek zorunda kalabiliyor. Çok fazla dallandık, çok fazla genişledi bu skala, o yüzden kolektif çalışmak zorundayız. Kendi mesleğimizin dışında birçok insanla interaktif bir biçimde çalışmak durumundayız. Kendi alanımızda da böyle, kurulurken dedim ya gruptan birisi ekolojik mimarlık üzerine çalışmalar yapmıştı, biri parametrik üzerine kafasını yormuştu, biri şantiye üzerine... Yani meslekteki 2-3 yıllık tecrübeli bir insan bile kanalize olmuştu. Bilemediğimiz çok şey var artık, tek bir kişinin kontrol edebileceği şeyler değil.
Esenler Belediye Hizmet Binası
NK: İlk uygulanmış projen ve bu sürece kadar mimarlık pratiğine bakış açınızla ilgili neler söyleyebilirsiniz.
EA: İlk uygulanmış projem LOT’tan önce, çok sevdiğim İrem Çiçek ile birlikte Hendek’te yaptığımız bir konut projesiydi. Bir sürü kanun, kural vb. şeylere ilk defa temas ediyorsunuz. Büyük bir kırılma yaratıyor insanda. Mimarlığın bir hizmet sektörü olduğunu ilk işimle beraber fark ettim diyebilirim. Çünkü ben bir ürün tasarlayıp bunu satmıyorum, bir kişinin talepleri üzerinden ona bir hizmet veriyorum ve bunu yaparken de belirli bir mimari çizgiyi tutturmaya çalışıyorum. Bu anlamda her yaptığım proje sonrasında dönüp düşünüyorum, ben bundan ne elde ettim diye.
FÖ: Ben de merak ettiğim için görmeye gitmiştim. Orada bütün balkonlar kapatılmış, istedikleri gibi müdahale etmişler. Gittik ve hayal kırıklıkları yaşadık. Böyle olunca mimarın bu ülkede yasal hakkının ne kadar az olduğunu da öğrenmiş oluyorsunuz.
EA: İlk işlerde hep böyle zorlanabiliyorsunuz, sonrasında tecrübeli bir şekilde derdinizi anlatabiliyorsunuz ama sıkıntılı süreçler yaşanabiliyor bazen.
Van İpek Yolu Belediye Merkezi
NK: Projelerinizden bahsetmeye devam etmek istiyorum. Portfolyonuzu incelediğimizde yoğun bir yarışma projesi üretimi de görüyoruz. Özellikle kamu yapısı projeleri; Uşak Belediyesi Hizmet Binası, Van İpek Yolu Belediye Merkezi. Yarışma projeleri aslında ülkemizde kanayan yaramız. Gerçi son senelerde sayılar biraz daha arttı. Bunlara dair insiyatifler vardı. Yarışma projelerinin mimarlığı nasıl beslediğine dair görüşleriniz nelerdir?
EA: Yarışmalar bizim sektörümüz açısından çok önemli. Özellikle yeni ofis açmış genç mimarların, bizlerin; iyi bir konu yakalayabilme, onu gerçekleştirebilme ve ofisinizi kurma adına tetikleyici yanları var. Bir birincilik kazandık, sonra kendi ofisimizi açtık, ondan sonra devam ettik diyen birçok ofis gördüm. Aslında çok büyük bir etken ama kendi içinde sorunları da var. Yeni bir ofisseniz, komplike bir binanın yarışmasını kazandığınız anda yapamayabiliyorsunuz. Çünkü sizin öyle bir tecrübeniz yok. Büyük bir patinaj halinde yapmaya çalışıyorsunuz. Yarışmaya açılıp açılmaması konusunda genelde tartışılan konulardan bazıları bunun gibi projeler.
Bizim özelimizde yarışmalar aslında yarışmacı ofislere göre çok az. Biz çok fazla yarışmalara giren bir ofis değiliz. Öyle bir yaklaşımımız bugüne kadar çok olmadı. Çünkü yarışmacılık ayrı bir sektör. Hiçbir yarışmayı kaçırmayan, birkaç proje birden gönderen, bu konuda uzmanlaşmış, hızlanmış, sunum teknikleri, pafta düzenlemeleri vb. her şeyini oturtmuş ofisler var. Bizimse arada bir deneyip hem kendimizi güncellediğimiz, kim neler yapıyor, nasıl devam ediyor diye bulunduğumuz, hem de ilgimizi çeken konular olduğunda özellikle girip bir şeyler karalamaya çalıştığımız bir alan.